Mehmet Çoban
Mehmet Çoban teleformat2012@gmail.com Son Yazısı / Tüm Yazıları

Kara Para Aşk

01 Haziran 2014 Pazar

Medya kış uykusunda.
Cannes’da dünyanın en prestijli sinema ödülünü alıyoruz. Televizyonlar uyuyor. Dünya NBC’yi ayakta alkışlıyor, biz ekran başında ithal “popcorn” kültürüyle hormonlu, afyonlu mısırları patlatarak uyurgezer seyirciyi oynamaya devam ediyoruz.
Oysa kış uykusu bitti. Gezi’yle bitti. Şimdi kış uykusundan uyanma vakti. İlkyaz geldi. Benim derdim ne yağan yağmurda, ne yalancı sonbaharda. Gözlerim sokaklarda. Sebebi isyan aşkım. Halil Sezai gibi isyanlardayım.
Nobel de alsak, Altın Palmiye’lere abone de olsak benim seyircim aldırmıyor, diziye bağlamış kendini uyanmıyor. Okmeydanı’nda zehirli oklar kalbimizi orta yerinden yarıyor, Soma’da kara elmas için 301 can yitiriyoruz, ama biz oturmuş “Kara Para Aşk” izliyoruz. Ölenlerin acısını “301 Evler” adıyla sunulan konut projesiyle dindirmeye çalışıyor devlet. Trajikomikliğe bakar mısınız?
Sahi “Kış Uykusu” vizyona girdiğinde kaç bilet satılır benim ülkemde? Onlarca yıldır kış uykusuna yatmış benim seyircim, sıkılmadan üç saat sabredip filmin sonuna dek koltuğunda oturabilir mi? Daha da önemlisi bir sigara parasına kıyıp sinema salonlarını doldurabilir mi? Moraliniz bozulmasın, ben umutluyum.
Sinema sosyalizimse televizyon da kapitalizm gibidir. Ekran seyirciyi uyutur, uyuşturur ve bir daha uyanmamak üzere kış uykusuna mahkûm eder. Bağımlılık yapar. Lakin bir süreliğine. Fanidir yani. Sosyal refaha alışmış seyirci sürekli daha fazlasını, daha iyisini istemeye başlar. Alışkanlıklarından daha fazlasına ulaşamazsa isyan eder, başkaldırır. Aynı kapitalist sistemin ezilenleri gibi. Nasıl daha fazla para kazanmak için akıllı telefon ve tablet pazarlayan sistem istemeden okuyan, araştıran bilinçli bir toplum yaratmak zorunda kalıyorsa, daha iyi dizilerle daha fazla reyting için çırpınan televizyon da ister istemez sinemaya potansiyel hazırlıyor. Her ikisi de sosyal topluma doğru evrilip dönüşmek zorunda. Eninde sonunda.
İşin doğası gereği bizim gibi azgelişmiş toplumlarda bu işler biraz yavaş ilerliyor. Kış uykusundan uyanmak o kadar kolay değil elbette. Televizyonun bir diğer işlevi olan toplumun haber alma özgürlüğü esir düşmüşse daha bir zorlaşıyor her şey. Zor hakikaten. Zor.
Seyirci kara elmas peşinde yaşamını yitirenlere yas tutarken, elmas peşine düşen ithal entrika uyarlamalar izliyor. Trajikomik değil mi? Çikita muz misali. Ne oldu? Şimdi organik muz arıyoruz. Bize kendi topraklarımızdan yetişen organik hikâyeler lazım.
Atv’de yayımlanan ‘Kara Para Aşk’ aslında bizden bir hikâye. Olabilir. Miş. Bir aşk var ortada. Yalan dolan da olsa. Kötü ve sırlarla dolu zenginler, masum ve yoksul insanlar ve her daim iyi polisler. Oyuncu kadrosu da sağlam. Başrollerinde Tuba Büyüküstün, Engin Akyürek, Nebahat Çehre ve Erkan Can var. Başarılı senarist ikili Sema Ergenekon ve Eylem Canpolat bu kez aşktan dram yaratmak yerine aşk üstüne bir polisiye deniyorlar. İyi de yapıyorlar. Lakin sorun polisiyeye temel oluşturan kara para izleğinde. Herkes elmas peşinde. Tüm entrikalar ve çatışmalar bu elmasları ele geçirme dürtüsüne kurgulanmış. İyi de bizim ülkede legal, illegal bu kadar çok kara para aklama yöntemi varken neden Batılı bir imge olan elmas kovalanır ki? Oysa bu toprakların her bir yanından hikâye fışkırıyor. El değmemiş geniş bir hikâye potansiyeli yatıyor bu ülkede. Madenlerde beş kuruşa ölüme giden kara elmasçıları ve onların sırtından milyonlar kazanan yeni zenginleri anlatamaz mıyız? İnşaat sektöründe aklanan kara paraların hikâyesine bir el atsak nasıl olur? Mesela enerji köprüsüne dönüştürülen yurdum bankalarının kara para aklama yöntemlerini irdelesek kayaya mı çarparız? Tehlikeli mi? O zaman seyirci uyanır mı kış uykusundan?
Tarım gibi madenlerimizi de, hikâyelerimizi de işleyemiyoruz ne yazık ki. Yaban ellerden toplum mühendisleri yerine hikâye mühendisleri mi ithal etsek acaba?  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Burada Laf Yok 2 Mart 2015
Beş Kardeş 22 Şubat 2015
Aşk, Tanrı ve Ceza 15 Şubat 2015

Günün Köşe Yazıları