Mehmet Çoban
Mehmet Çoban teleformat2012@gmail.com Son Yazısı / Tüm Yazıları

Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar

17 Mart 2013 Pazar

50 yıl sonra 10 milyar insandan yaklaşık 8 milyarı açlıktan ölebilir. Bu bir bilim kurgu filmi değil. Bilimsel verilere göre, insanoğlu yakın gelecekte böylesine büyük bir felaketle karşı karşıya. Temel gıdalar yetmeyeceği için açlıktan yığınsal ölümler alıp başını gidecek. Bilim adamları bunun bir tek çözümü olduğunu söylüyor: GDO’lu ürünlerin geliştirilmesi ve yaygınlaştırılması.
Dünya bu sorunlarla uğraşırken bizim halkımız 1960’ların dönem dizileriyle avutuluyor. Atv’de yeni başlayan
“Tozlu Yollar”ı izliyorum. Çakma dizilere karşı özgün bir hikâye bekliyorum. ‘’İşte bu!’’ diyeceğim bir dizi çıksın istiyorum karşıma. Tüm kalbimle. Yine elde var hüzün. Sonra öfkeyle karışık umutsuzluğa kapılıyorum. Toplumsal sorunlardan ve gelecekle ilgili politik kaygılardan arındırılmış medyanın, genetiği değiştirilmiş hormonlu bir organizmaya dönüştürüldüğünü kabullenememe çaresizliği bu. İsyan ediyorum. Bireysel isyan neye yarar? Seyirci duyarsızlaştırılmış, dizi afyonuyla uyutulmuş. Hormonlu medya serpildikçe iktidar gücüne güç katıyor. Tehlikeleri bile kanıksadık artık.
Televizyonlarda reytingi belirleyen genelde kadın izleyiciler ya
‘’Tozlu Yollar’’ da bu basit yoldan beslenme amacında. Abisinin intikamını almak isterken aynı kadına âşık olan genç bir adamla, zengin, güzel ve iyi niyetli kızın tozlu ve engebeli aşk hikâyesi. Yine kadın çekişmesi üstüne kurulmuş, intikam sosuyla süslenmiş zengin-fakir dizisi sunuluyor soframıza. Ye babam ye. Klişe obezi olup çıkacağız sonunda.
Neden yine bir dönem dizisi?
“Dila Hanım”, “Hanımın Çiftliği”, “Asi”, “Kötü Yol” gibi onlarca benzer yapım varken, bunların kötü bir türevini ısıtıp ısıtıp yeniden sofraya getirmenin amacı ne? Kolaycılık mı sadece? “Aynı kanaldan beslenirsek tutar bu dizi, iyi reyting alırız abi” mantığıyla bu sektörü komaya soktuklarını, biraz daha gayret ederlerse öldüreceklerini görmüyor mu bu koltuk sevdalıları?
Oysa o kadar çok konu ve o kadar çok sorun var ki... Madem zengin çiftlikleri ve yoksul ameleleri anlatacaksın, tarımsal sorunları ele almak istiyorsun, al aynı hikâyeyi bugüne uyarla. Hâlâ tarlalarda 20 lira yevmiyeyle çalışan bugünün modern kölelerini anlat. Miras yüzünden bölüne bölüne ekilip biçilecek doğru dürüst toprağın kalmadığını, tarımın yok olduğunu, hayvancılığın doğudaki anlamsız savaş yüzünden tükendiğini, bu yüzden de yiyecek et kalmadığını anlat be kardeşim. 30 liraya et alamadığı için aylarca et yüzü görmeyen çocuklu ailelerin dramını anlat. Satılan etlerin hiçbir sağlık güvenliğinin olmadığını, ölmüş eşek eti yemek zorunda kaldığımızı anlat. Beyaz ekmeğin gün be gün bizi nasıl öldürdüğünü anlat, kısırlaştırılmış buğday ithal etmek zorunda kaldığımızı, elimizde tohumluk buğday kalmadığını anlat. Burun kıvırdığımız kara ekmeğin faydalarını anlat da biraz toplum sağlık konusunda bilinçlensin. 10 liraya kitap alamayan halkımızın nasıl akın akın falcılara gidip 50 lira verdiğini anlat. İşte o zaman dönem hikâyelerine yeni bir soluk, yeni bir ses getirmiş olursun. İktidar baskısından korktuğun için toplumsal sorunlardan kaçmakla kurtulacağını mı sanıyorsun? Yok mu bunun yolu yordamı? Tozlu, buğulu, sisli ve karanlık olsa da zorla biraz. 12 Eylül döneminde bile medya bu denli apolitik ve silik değildi.
Alın size çağdaş ve özgün bir dizi konusu:
Orhan Kemal romanlarından fışkıran, bereketli topraklar üzerine kurulu uçsuz bucaksız bir ovayı hükmeden zengin bir çiftlik ailesi. Neredeyse bedavaya çalıştırdığı modern ameleleri alabildiğine sömürüyor. Bir gün genç ve yakışıklı bir adam geliyor yöreye. Sanki köy enstitülerinden yeni mezun aydınlık yüzlü bir adam. Organik tarımı savunan çevreci ve aydınlanmacı genç bir ziraat mühendisi. Örgütlüyor köylüleri. Kooperatif kuruyor. Tarlalardaki yapay sınırları kaldırıyor. Başlıyor üretmeye. Sonra zengin çiftlik ağasının kızı bizim delikanlıya âşık oluyor. Kız Amerikalarda okumuş. GDO’nun insanlığı kurtaracağını savunuyor.
Alın size çatışması bol, entrikalarla örülü, tozlu yol hikâyesi. Hem de toplumsal sorunu olan ve imkânsız aşkı anlatan bir dizi öyküsü. Bugüne ait. Öz be öz bu toprakların ürünü.

\n


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Burada Laf Yok 2 Mart 2015
Beş Kardeş 22 Şubat 2015
Aşk, Tanrı ve Ceza 15 Şubat 2015

Günün Köşe Yazıları