Mehmet Basutçu

Tarih hesap sorar...

04 Eylül 2024 Çarşamba

Politik içerikli sinema, Venedik’te değişik biçimleriyle hep ön planda olagelmiştir. Bu kez birkaç basamak daha yukarıda galiba...

Belki de dünya gerçeklerinin giderek kolektif bir çılgınlığa dönüşüyor olması; vahşeti artan sıcak savaşların giderek hepimizi tehdit eden ciddi küresel boyutlara ulaşması, politik sinemanın önemini ve işlevini artırdığı için böyle düşünüyoruz...

Hangi duygular içinde olursak olalım, hangi çıkmazlar içinde bocalıyorsak bocalayalım, günümüzün ya da tarihin kara sayfalarını açarak, tüm sorumlulardan işledikleri cinayetlerin hesabını soran; gerçekleri ve işlenen insanlık suçlarını kanıtlarıyla gözler önüne seren; yakın ya da uzak siyasi geçmişimize yarı belgesel türde ya da çok özgün biçimsel denemeler gerisinde el atan filmlerin önemi de işlevi de artıyor.

İşte, Brezilyalı tanınmış yönetmen, senaryo yazarı ve yapımcı Walter Salles’in (1956), “Ainda estou aqui” (Hâlâ Buradayım) adlı Altın Aslan adayı filminde, 1970’lerin başında ülkesini kanlı bir diktatörlüge dönüştüren askeri yönetimi, sorumlusu olduğu keyfi tutuklama, sistemli işkence ve karanlık cinayetlerle suçlaması... 

GERÇEK...

1971 yılında polis tarafindan Rio’daki evinden alınan sol eğilimli milletvekili Marcelo Rubens Paiva, avukatına bile ulaşamadığı gizli sorgulaması sırasında işkence altında ölür. Brezilya’da o dönem hüküm süren askeri diktatörlük, Paiva’nın tutuklanmadığını bile iddia edecek kadar haysiyetsizdir. Milletvekili Paiva’nın kaybolmasının sorumluluğunu yıllar boyu kimse üzerine almaz. Kendisi gibi tutuklanıp sorgulanan, sonra serbest bırakılan karısının olağanüstü çabaları sonunda, gerçek yıllar sonra ortaya çıkar ancak...

İşte, yine yarışmalı ana bölümde izlediğimiz “The Order”... Avustralyalı yönetmen Justin Kurzel’in (1974) ABD’de eylemleri giderek artan ırkçı aşırı sağ terör gruplarının, 1980’li yıllarda örgütlerine finansman sağlamak amacıyla gerçekleştirdiği banka soygunları soruşturmasını bir polisiye öykü gerilimi içinde sergilerken parmak bastığı tehlikeli örgütler, Amerikan demokrasini hâlâ, belki de her zamankinden daha çok tehdit etmeyi sürdürmüyorlar mı? 

Amos Gitai, insanoğlu var olduğundan bu yana gündemden düşmeyen savaş gerçeğini, Sigmund Freud (1856-1939) ile Albert Einstein’in(1879-1955) savaş konusuyla ilgili yazışmalarından aldığı metinlerden yola çıkıyor. Tiyatronun sinemayla iç içe olduğu “Neden Savaş”, koreografik mizanseni ve müzik öğesinin vazgeçilmezliğiyle, eski Yunan trajedileri yoğunluğuna ulaşıyor. Defalarca  izlenmesi, özellikle de Einstein ile Freud arasındaki mektuplardan alınan bölümlere defalarca kulak verilmesi gereken, ciddi bir deneme “Why War”...

Aslında, sözünü ettiğim bu filmleri  (ve daha birçoğunu) tüm politikacıların, devlet sorumluluğu yüklenen herkesin, özellikle de siyasi yelpazenin sol ya da sağ uçlarında yer alan otoriter eğilimli herkesin defalarca izlemesi gerekmez mi? Yetmez tabii ama belki bir arpa boyu yol daha alırız!

Tarihin her zaman, er ya da geç, hesap soracağını hatırlamış oluruz en azından...



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları