Mehmet Basutçu

81. Venedik Festivali son buldu, yönetmen Pedro Almodovar filmiyle Altın Aslan’ı kazandı: Geniş yelpaze...

09 Eylül 2024 Pazartesi

İsabelle Huppert'in başkanlığını yaptığı; James Gray, Agnieszka Holland, Abderrahmane Sissako, Giuseppe Tornatore ve Kleber Mendonça Filho gibi sanat sinemasının önemli adlarının yer aldığı ana jüri, prestijli yapısından beklenen ciddilikteki ödül listesiyle, kendisi de ödül almayı hak etti! 

'Kendi ölümüne ortak olmak' diye de tanımlayabileceğimiz ötanazinin evrensel boyutunu, özü Avrupalı bir Hollywood yapımına dönüştürmeyi başaran Pedro Almodovar'dan önceki yazılarımda söz etmiştim. Yeni erotik sinemanın farklı tepelerine Halina Reijn'in rehberliğinde tırmanan Nicole Kidman'ın cüretkar performansından da. Senaryo ödülü alan Walter Salles'in siyasi, adli ve ahlaki boyutlarıyla çok önemli filmi "Hâlâ Oradayım"a da genişçe değinmiştik. 

Adrian Brody ya da Daniel Craig gibi rakiplerini geride bırakarak En İyi Erkek Oyuncu Aslanı'nı fazlasıyla hakeden Vincent Lindon'un 'aşırı sağ-sol çatışmasında katil olan gencin sağduyulu çaresiz babası' rolündeki duyarlı kompozisyonunu keşke herkes izleyebilse...

TÜRKİYE'DEN İNSAN MANZARALARI...

Bu yıl, festivalin sanat sineması ağırlıklı "Orizzonti" (Ufuklar) seçkilerinde, biri kısa üç Türk filmi yer alıyordu. Ne yazık ki, üçü de festivalin en son günlerinde programlandığından, ancak ikisini, üstelik bilgisayar üzerinde izleyebildim. Hemen belirtmeliyim ki, çok beğendim ve umutlandım. 

Debra Granik başkanlığında, üyeleri arasında İranlı yönetmen Ali Asgari'nin de yer aldığı ayrı bir jürisi olan "Orizzonti" seçkisi kapsamında, dün gece Jüri Özel Ödülü kazanan Murat Fıratoğlu'nun ilk filmi "Hemme'nin Öldüğü Günlerden Biri", ne mutlu ki, bu iki film arasındaydı.

Hızlı değişimini doğrudan gözlemleyemediğim memleketimizden gelen çarpıcı, duyarlı, çok boyutlu insan manzaraları, dupduru yalın bir sinema dili gerisinde birbirini izliyor; çok şeyin değiştiğini, ancak özde pek bir iyileşme olmadığını duyumsatan karmaşık bir duygu yumağı oluşturuyordu.

KALABALIK ORTASINDAKİ YALNIZLIK... 

Murat Fıratoğlu, yakın planları sevmeyen bir hikaye anlatıcısı. Kahramanlarının psikolojilerini deşmeye falan çalışmıyor. Alabildiğine mesafeli bir gözlemci olarak, onları doğal ortamlarında, günlük yaşamın akışı içinde yakın takibe alıyor.

Dik kafalı, içine dönük bir mizacı olan İzmirli genç Eyüp, borç icinde bunalmakta, ailesini geçindirmekte zorluk çekmektedir. Urfa civarlarında, Siverek'te, güneş altında domates kurutma işinde ter dökerken, yevmiyelerini iki haftadır ödeyemeyen Hemme ile kavga eder. Dışa vuramadığı öfkesi patlayıvermiştir. Herkes gergindir zaten... İşverenin gönülsüz temsilcisi, kendisi de sıkıntılı Hemme'nin kavga sırasında anasına küfür etmesi, bardağı taşıran damla olur. Zorlukla sakinleştirilen Eyüp kararını vermiştir. Tabancasını almak için kasabadaki evine doğru yola çıkar... 

Kendine özgü gözlemci diliyle zaman zaman izleyicisine muzipçe göz kırpan, farklı bir yol filmidir gerisi. Urfa yöresinden insan manzaraları birbirini izler, tamamlar. Tarlaya geri dönerken, eski motosikleti de arızalanınca, o sıcak yaz günü, kasaba ve köylerden geçerken karşılaştığı insanlar, tanık olduğu sıradan olaylar, tuhaf rastlantılar peşini bırakmaz Eyüp'ün. Yol, karmaşık bir labirente dönüşür...

Ana karakteri de kendisi yorumlayan yönetmen ve senaryo yazarı Murat Fıratoğlu, konusuna incelikli bir kara mizah eşliğinde yaklaşıyor. Diyaloglardan pek destek almayan bu mesafeli anlatım dili, özenli görüntülerin estetik bütünlüğü sayesinde daha da çarpıcı oluveriyor. Uzak ve sabit planların etki gücü, insanların kalabalıklar içindeki yalnızlığının altını ustaca çiziyor...

Dayanışma duygusuna sahip oldukları sanılan bu kırsal bölge insanları arasında, yardım eli uzatmaktan çok, yardım istemeyi bilenler çoğunluktadır. Karşısındakini dinleyip anlamaya çalışmak yerine, kendi dert ve düşüncelerini dışa vurarak, haklılığının teyit edilmesini bekleyenlerin bol olduğu bir ortamda, aile arkadaş ve komşu ilişkileri de yozlaşmıştır. Eyüp, inatçı mizacıyla, gururlu ve öfkeli tavırlarıyla, hepsinden daha yalnızdır...

"Hemme'nin Öldüğü Günlerden Biri"nin, yapımcılıktan oyunculuğa dek hemen hemen her aşamasında yer alan "inatçı" yönetmen Murat Fıratoğlu'nun gözlemleme becerisi, görünenin gerisinde kalanı da sahneye koyabilen has yaratıcılığında somutlaşıyor.

"NEREDEYSE KESİNLİKLE YANLIŞ"...

Tıpkı Cansu Baydar gibi. Yine "Orizzonti seçkisinin kısa filmler programında yer alan "Neredeyse Kesinlikle Yanlış", gerçekçi ve duyarlı bir yaklaşımla, memleketimden insan manzaralarına güzel bir sayfa daha ekliyor.

İstanbul'un göbeğinde, küçük kardeşiyle yaşam mücadelesi veren Suriyeli sığınmacı genç kız Hanna'nın bir günlük yaşamı, yalın, yer yer şiirsel, duyarlı bir sinema diliyle işlenmiş. Alabildiğine gerçekçi olan, ne istediğini bilen, seviştiği genci zamanı geldiğinde evinden kovmayı bile beceren Hanna, herşeye karşın umutludur. Gökyüzünde, kardeşiyle birlikte Almanya'ya kapağı atacağı uçağın içinden aşağıya bakacağı günü bekler... 

ÖDÜLLER VE GERÇEKLER...

Dikkatimizi, heykelcik kapma yarışının ötelerine götüren; acınası, gülünesi ve ağlanası hallerimizi makyajlamadan gözler önüne seren filmler izledik Lido adasında. Sorumlu, bilinçli, dürüst ve yapıcı yaklaşımlar, dünya gerçeklerinin dehşet verici boyutlarına ışık tuttu... 

Ödül alan filmler kadar, ödül listesine giremeyen ya da sığamayan filmleri de izlemek gerekiyor...



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları