Mehmet Basutçu

Kabuk değiştiren sinema ve savaş...

28 Ağustos 2024 Çarşamba

Sinema, 130 yaşına gelip dayanmış en genç sanat dalıysa Venedik Film Festivali de bu yıl 81. kez düzenlenen en yaşlı uluslararası sinema etkinliği. Birçok köktenci değişim sürecinin tanığı. Yedinci sanatın, bir türlü tarafsız olamayan tutkulu gözlemcisi, cilveli aynası...

Hayır, beylik “sanat sineması/eğlence endüstrisi” karşıtlığından dem vuracak değilim yine. Kabuk değiştiren dünya sinemasının en net görüntülerinin, tüm ayrıntı ve çelişkileriyle bir kez daha Venedik’te belirginleşiyor olmasına değinmek istiyorum. 

ÖZGÜRLÜK VURGUSU...

Önce, yeni teknolojilerin yeni formatları da beraberinde getirerek, yapım dağıtım sunum ve ulaşım alışkanlıklarını zorlaması. Pandemi döneminin çelişkilere yön vererek değişimi hızlandırması. Toplumsal ve siyasal dalgalanmalar eşliğinde gelişen yabancı düşmanlığı, ırkçılık, milliyetçilik, dincilik, çevre kirliliği, iklim değişimi, kadın-erkek eşitliği, farklı cinsel kimlikler gibi yeni temaların gündeme gelmesi. Bunlarla birlikte, temel beklentilerin farklılaşması; izleyici alışkanlıklarının mutasyonu. Dolayısıyla, sinema türleri arasındaki sınırların esnekleşmesi, hatta yok olması. Belgesel sinemanın gelişmesi. Distopik filmlerin çoğalması. Sanal gerçekliğin üç boyutlu büyüleyici dünyası... 

Venedik Festivali, tüm bu değişimin tanıklığını yapmayı, moda akımların ve değişik baskı gruplarının etkilerinden korunmaya özen göstererek sürdürmekte.

La Mostra’nın sanat çizgisine 2000’li yılların başından bu yana yön veren sol eğilimli liberal sinefil Alberto Barbera (ki görevi, Venedik Bienali’nin geçen yıl atanan yeni başkanı, aşırı sağ eğilimli gazeteci yazar Pietrangelo Buttafuoco tarafından iki yıl daha uzatıldı) Amerikan sinema dergisi Variety’e verdiği söyleşide, festivallerin değişen dünyanın ciddi sorunları karşısında önemi daha da artan bir konuma sahip olduklarını belirttikten sonra, önümüzdeki iki yıl boyunca program oluşturmakta önceki dönemdeki gibi özgür olacağına ilişkin güvence aldığını bildiriyor. 

AÇILIŞ TİM BURTON İLE

Hem Ukrayna hem de Gazze savaşlarına farklı gözlerle eğilen Rus, Ukraynalı, İsrailli ve Filistinli yönetmenlerin filmlerine seçkilerde birlikte yer verdiklerinin altını çizen Alberto Barbera ilginç iki değişimden daha söz ediyor: “Filmlerin uzunluğu genellikle bir buçuk iki saat olurdu. Bugün, bu normal uzunluk istisna olma eğiliminde. Süreler iki uca doğru evrildi. Ya seyircisine farklı bir sinema deneyimi ve yaklaşımı sunmak isteyen oldukça uzun yapıtlar, ya da Tik Tok benzeri platformlarda takipçisine kısa sürede mesaj vermeyi hedefleyen kısacık filmler çoğalmaya başladı.”

Bu akşam Tim Burton’a ün kazandıran, 1988 yapımı “Beetlejuice”un bir noktada devamı olduğu söylenen ve yarışma dışı sunulan yeni filmi “Beetlejuice, Beetlejuice”tan sonra, 81. yıl seçkisinin ilk “Altın Aslan” adayı “Maria”yı izleyeceğiz. Büyük soprano Maria Callas’ı yorumlayan Angelina Jolie burada ama Maria’nın âşık olduğu İzmir doğumlu zengin Yunan armatör Onassis’i yorumlayan Haluk Bilginer’in Lido adasına gelemeyeceği alabildigimiz bilgiler arasında.

Bu arada, üç genç Türk yönetmenin “Orizzonti” (Ufuklar) seçkilerinin her birinde yer aldığını da bir kez daha anımsatalım: Murat Fıratoğlu, ilk kurmaca filmi “Hemme’nin Öldüğü Günlerden Biri”, Cansu Baydar ilk konulu kısa filmi “Neredeyse Kesinlikle Yanlış” ile ayrı kategorilerde yarışacaklar. Ayrıca, bu seçkinin bir diğer bölümü olan “Orizzonti Extra” programındaki 9 film arasında, Köln doğumlu Türker Süer’in “Edge of Night” adlı filmi de bulunuyor.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları