Leyla Tavşanoğlu

Batı uyumlu İslam peşinde

31 Mart 2013 Pazar

Hüsnü Mahalli’ye göre Atatürk Cumhuriyeti felsefesi Ortadoğu’dan silinmek isteniyor

\n

Dikkat edin. Şimdiki hedef Türkiye’de Atatürk Cumhuriyeti felsefesinden kurtulmanın çabası nasıl devam ediyorsa bu coğrafyanın tümünde de Atatürk’ün ürünü olan cumhuriyetler ortadan kaldırılmak isteniyor. Niye Katar’da, Suudi Arabistan’da bir şey olmuyor?
Sünnilikle beslenmiş bu coğrafyadaki bir Arap devletler topluluğu Şii İran’ı sıkıştırabilir. Hüsnü Mübarek de ABD uşağıydı ama din adına konuşmazdı. Çünkü laikti. Ama bugün artık o coğrafyadaki toplumlara din adına konuşan Mursi gibi, Erdoğan gibi birileri gerekiyor.

\n

LEYLA TAVŞANOĞLU

\n

Kırk yıldır Türkiye’de yaşayan Suriyeli gazeteci Hüsnü Mahalli, Ortadoğu coğrafyasını en iyi bilen kişilerden birisi. Mahalli, sözüm ona Arap Baharı olarak sunulan halk hareketlerinin aslında Batı tarafından, bölgedeki tam bağımsızlık, anti-emperyalizm felsefesi güden laik rejimleri devirmek amacıyla tetiklendiğini söylüyor. Batı’nın, bu coğrafyada yaşayan insanlara kibirle tepeden baktığını ve “hiçbiriniz beş para etmezsiniz” tavrı içinde olduğunun da altını çiziyor.
- ABD Başkanı Obama’nın İsrail’i ziyareti sırasında İsrail Başbakanı Netanyahu’nun Mavi Marmara gemisi baskını nedeniyle neredeyse olaydan üç yıl sonra Türkiye’den özür dilemesini nasıl analiz ediyorsunuz?
H.M. - Bu coğrafyada her şey birbirine bağlı. Son on beş gündür meydana gelen gelişmelere bakarsanız bunu anlarsınız. Önce Suriyeli muhaliflerin geçici hükümeti İstanbul’da kuruldu ve başına Amerikan vatandaşı bir Kürt seçildi.
Peşinden, Türkiye’nin bölgesel hesapları ve Suriye’nin geleceği açısından çok önemli olan
Öcalan’ın açıklamaları geldi. Bir gün sonra Obama’nın arabuluculuğuyla Netanyahu, Erdoğan’ı aradı ve özür diledi. Ama ondan 4-5 gün önce Başbakan Erdoğan, “Siyonizmle ilgili sözlerim yanlış anlaşıldı” dedi. Obama İsrail’deyken “Lübnan’daki Hizbullah terör örgütüdür” dedi. Bir gün sonra içinde Hizbullah’ın bulunduğu Lübnan hükümetinin başı Mikati ABD ve Suudilerin baskısı sonucu istifa etti. Bölge çok sıcak ve tehlikeli bir süreç içine sürükleniyor. Lübnan’da iç savaş riski var. Böyle bir savaş Esad’a karşı olan herkesi mutlu eder. Sırada Irak, ardından da İran olur. Yakında da Netanyahu Ankara’ya gelirse hiç kimse şaşırmasın.
- 40 yıldır Türkiye’de yaşayan ve gazetecilik yapan bir Suriyeli olarak Suriyeli muhaliflere Türkiye’nin kucak açması sizce ne anlama geliyor?
H. M. - Olayların ilk başladığı günlerde ben,
“Bütün bu coğrafyaya yönelik, Arap Baharı denilen büyük bir oyun oynanıyor. Aslında bu bir kanlı bahardır. Suriye üzerinde yazılan senaryoların hiçbiri doğru değildir. Tümü yalan ve zorlamadır. Bütün dünya üzerine çullansa Esad gitmez” dedim.
Bunun üç-beş temel nedeni vardı. Çin’in vetosu, İran’ın desteği gibi dış etkenlerden söz etmiyorum. Ama içeride kim ne derse desin bugün bile bir seçim yapılsa Esad oyların en az yüzde 60’ını alır. Suriye’nin sosyolojik yapısı radikal İslamcı bir yönetime elvermez. Çünkü nüfusun yüzde 10’u Alevi, yüzde 15’i Hıristiyan, yüzde 5’i Dürzi, yüzde 3’ü İsmaili, yüzde 10’u Kürt, geri kalan da Sünni. Ama Sünnilerin de yarıdan fazlası Esad yanlısı. Örneğin Baas Partisi. Baas Partisi’nin yüzde 90-95’i Sünni. Parlamentoda 230 milletvekili var. Alevi milletvekillerinin sayısı dokuz. Otuz üç kişilik Bakanlar Kurulu’nda iki Alevi bakan var.
- Peki, Suriye bağlamında Ankara’nın politikasını nasıl görüyorsunuz?
H.M. - Türkiye’nin Suriye konusunda yürüttüğü müdahil anlamda politikası olmasaydı Suriye sorunu on günde çözülmüştü. Zaten siyasi partiler yasası çıkmış, anayasa değişmişti. Esad o zaman,
“Biz seçime hazırız. Uluslararası gözlemcilerin gözetiminde seçimlere gidelim” dedi. Ama muhalefet yine “İstemezük” dedi. Bu istemezükçülerin arkasında da Katar, Suudi Arabistan ve Türkiye vardı. Çünkü onların Suriye’ye yönelik bir projesi vardı. Bakın, daha Suriye’den hiç kimse kaçmamışken Türkiye’de kamplar kuruldu. Sonra da Özgür Suriye Ordusu denilen oluşum ortaya çıktı. Suriye’deki muhalefetin bütün lojistik desteğinin tümünün Türkiye’den gittiğini dünya âlem biliyor. Bunu ben değil, ABD, İngiliz, Fransız, Alman medyaları söylüyor. Ben söylesem, “Hüsnü taraf tutuyor. Onun için böyle konuşuyor” diyecekler. Ama benim bütün söylediklerim bu Batı medya organlarında yer aldı. Burada en önemli nokta şu: Ürdün, Irak, Lübnan Arap olmalarına rağmen Suriye’ye müdahil olmuyor da Arap olmayan Türkiye müdahil oluyor. Bütün bu yapılanlar 50-60 yıl sonra tartışılacaktır. Çünkü bu, bölgede Osmanlı’yı çağrıştırıyor.

\n

ABD vatandaşları yerleştiriliyor

\n

Bu coğrafyada değişen iktidarların yerine gelen adamlara bakarsanız ortak noktalarını görürsünüz

- Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun neo-Osmanlıcılık düşleri mi?
H.M. - Ahmet Bey’in ne düşündüğü çok da önemli değil. Ama Arap entelijansiyası tarafından bakıldığında Osmanlı hayallerinin görüldüğü düşünülüyor. Yani endişe şu:
“Yavuz Sultan Selim’in Mısır Seferi sırasında Osmanlı 1516’daki Merci Dabık Savaşı’yla Arap âlemini ele geçirdi. Şimdi aynı rüyalarla Suriye’den girip Arap âlemini ele geçirecek.”
Ama bu coğrafyada esas plan o değil. Esas plana bakalım. Arap Baharı Tunus’ta başladı. Libya, Mısır,Yemen ve Suriye’de devam etti. Sayı olarak 22 Arap ülkesi var. Tunus ve Mısır’da Arap Baharı oldu. Libya ise zaten işgal edildi.
Öbür Arap ülkelerinde neden Arap Baharı yaşanmadı?
H.M. - Onların alayı Amerikan uşağı olduğu için oralarda bahar mahar olmaz. Bir de bütün bu Arap Baharı’na maruz kalan ülkelerin hepsi cumhuriyet. Öbürlerine ve sistemlerine bakın. Tunus, Libya, Mısır, Suriye’de hep
Atatürk felsefesi hâkimdi. Suriye’de tabii ki hâlâ öyle. Atatürk felsefesi yani tam bağımsız, anti-emperyalist rejimler.
Bakın, bu coğrafyada ilk anti-emperyalist kurtuluş savaşının lideri olduğu için ben Atatürk’ün ismini kullanıyorum. Dolayısıyla dikkat edin. Şimdiki hedef Türkiye’de Atatürk Cumhuriyeti felsefesinden kurtulmanın çabası nasıl devam ediyorsa bu coğrafyanın tümünde de Atatürk’ün ürünü olan cumhuriyetler ortadan kaldırılmak isteniyor. Niye Katar’da, Suudi Arabistan’da bir şey olmuyor? Batı yüz yıl sonra bu cumhuriyet felsefesinden intikam almak istiyor.
Peki, Suriye geçici yönetimi başbakanı seçiminin İstanbul’da yapılmasına ne diyorsunuz?
H.M. - Adam ABD’nin Teksas eyaletinde Houston’da 22 yıldır yaşayan Amerikan vatandaşı bir Suriyeli. Adı da
Ghassan Hito. Suriye muhalefet koalisyonunun mücadelesinde hiçbir dönem bu adamın adı yoktu. Hito’nun eşi de Hıristiyan Amerikalı. Hito yıllardır bir Amerikan iletişim teknolojisi şirketinde yöneticilik yapıyormuş. Bu da çok önemli ve dikkat çekici. Libya’da Kaddafi rejimi devrildi. Abdürrahim El Keib isimli ABD vatandaşı Kaddafi’den sonraki ilk Libya başbakanı oldu. Onun da adı hiç duyulmamıştı. O da ne tesadüftür ki iletişim teknolojisi uzmanı. Mısır Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi de ABD vatandaşı. NASA’da (ABD Havacılık ve Uzay Dairesi Başkanlığı) çalışmış.
Irak’ta ABD işgali sonrası ilk başbakan da nasıl bir rastlantıysa hem ABD hem de İngiliz vatandaşı olan
Allawi’ydi. Kaderin bir cilvesi birkaç gün önce İstanbul’da Hito seçilirken Allawi de İstanbul’da, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’yla görüşüyordu. Ben gizli bir şey söylemiyorum. Bu coğrafyada değişen iktidarların yerine ABD’den sipariş edilen insanlar getirilip yerleştiriliyor.
Yani, ABD’li düşünür Huntington’ın medeniyetler çatışması kuramına göre bu coğrafyada uyumlu İslam mı isteniyor?
H.M. - Kesinlikle öyle. Öbür düşünür
Fukuyama da bunu söyledi. Adamlar özetle diyorlar ki: Bu coğrafyanın insanları, siz bir işe yaramazsınız. Sizin kaderinizi Batı belirleyecek. Onun için siz uslu uslu oturun. Sıranızı bekleyin.
Tarih boyunca anti-emperyalist olan Müslüman Kardeşler de bugün artık Kuran’ı muranı unuttu, ABD’nin ağzına bakıyor, yeni Kuran yazıyor. Amaç da şu: Sünnilikle beslenmiş bu coğrafyadaki bir Arap devletler topluluğu Şii İran’ı sıkıştırabilir. Hüsnü Mübarek de ABD uşağıydı ama din adına konuşmazdı. Çünkü laikti. Ama bugün artık o coğrafyadaki toplumlara din adına konuşan Mursi gibi, Tayyip Erdoğan gibi birileri gerekiyor.

\n

PORTRE
HÜSNÜ MAHALLİ

\n

Halep, 1949 doğumlu. Ortaöğrenimini Halep’te yaptıktan sonra yükseköğrenimi için Türkiye’ye geldi. İki yıl İTÜ Makine Mühendisliği Fakültesi’nde okuduktan sonra gazeteciliğin kendisi için çok daha çekici bir meslek olduğuna karar verdi. İÜ Gazetecilik Yüksek Okulu’nu bitirdi. Radyo-televizyon alanında lisans üstü çalışmasını yaptı. “Türk-Arap İlişkileri” konulu teziyle doktora derecesini aldı. İlk gazetecilik deneyimini İsmail Cem’in çıkardığı Politika gazetesinde muhabir olarak yaşadı. Geçmiş yıllarda İstanbul’daki Yabancı Basın Derneği’nin başkanlığını yaptı. BBC, NBC televizyonlarının yanı sıra pek çok Arap ülkesinde radyo, dergi, gazete, ajans gibi basın organlarında görev aldı. 40 yıldır Türkiye’de yaşıyor.

\n

\n\n


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Tedavi olsunlar 1 Mart 2015

Günün Köşe Yazıları