Kime, Ne İçin Garantörlük?

28 Ekim 2023 Cumartesi

Gazze’yi ateşe veren iki taraflı dinci-ırkçı kapışma, masum insanların, çocukların, kadınların yaşamına mal olurken dünya sömürgenleri çıkarları için yangına körükle gidiyorlar. 

Bizden de kör kuyuya taş atmaya kalkışanların sayısı giderek artıyor: Kimisi Gazze’ye asker gönderilmesini öneriyor, kimisi de garantörlük.

Dinci-ırkçı İsrail hükümeti ile dinci Hamas’ın arasına mı gireceğiz? Ne için asker göndereceğiz, kimler arasında ya da kimden yana, neden arabuluculuk, garantörlük yapacağız?

Fırdöndü bir dış politikası olan Saray iktidarının her yere mavi boncuk dağıtmayı gözeten, günü kurtarmaya yönelen düşsel önerileri ve çıkışlarla yürüyen siyasası yüzünden bu sorulara akılcı, tutarlı yanıt verebilen çıkmadı şimdiye değin.

Garantörlüğe, arabuluculuğa gerekçe olarak Filistin topraklarının “ecdadımıza ait” olduğu ileri sürülüyor. Garantörcülere göre, milli varlığımızı savunmak, Anadolu topraklarına saplanıp kalarak yapılamazmış! Türk milliyetçiliğinin gereği buymuş.

Laf olsun, torba dolsun...

Ulusumuzun olduğu gibi tüm mazlum ulusların kurtuluş önderi sayılan Atatürk, “milliyetçilik”ten ne anlamamız gerektiğini Meclis’in bir gizli oturumunda şöyle dile getirmiştir:

“Kendimiz için Misakı Milli saptamışızdır. Arabistan ve Suriye’nin de ulusal hudutlarımız dışında egemen bir devlet olmasını kabul ve ilan etmişizdir.”

Atatürk’ün, Misakı Milli dışında, geçmişte Osmanlı toprağı olmuş bölgelerdeki Müslüman halklara önerisi, kendi içlerinde ve kendi güçleriyle varlıklarını göstermek, bağımsızlıklarını sağlamaya çalışmak olmuştur.

Yaklaşık 20 yıldır Saray ittifakının yürüttüğü politikalara karşın, yine de Ortadoğu coğrafyasında Türkiye’nin görece bağımsız tavırlar geliştirebilmesi, Ulusal Kurtuluş Savaşı’nı yürüten yurtsever kadroların kurduğu temeller sayesindedir.

Saray ittifakı, ne zaman bu temellerden ayrılıp bölgede mezhep ve din üzerinden ya da dünya egemenlerinin ardından sürüklenen bir dış politika yürütse ülkeyi batağa sürüklüyor.

Örnek, Irak ve Suriye politikalarıdır.

Irak sınırımızda ABD mandası bir aşiret devleti kurulmuştur. Suriye sınırında ise ABD’nin petrol bekçiliğini yapan unsurlar Türkiye’nin güvenliğini tehlikeye sokmaktadır.

Türkiye’nin yapması gereken, Gazze sorunu karşısında düşsel ve yayılmacı öneriler yerine, uluslararası örgüt ve işleyişleri harekete geçirerek barışçı ve adil bir çözüme gidilmesi için çözümler üretmek olmalıdır.

Bu çözümleri üretmek için de evrensel anlamda saygınlık, güvenirlik ve bağımsız davranabilme yeteneğine dayalı bir güç gerekir.

Saray ittifakında işte bu nitelikler yoktur.

100. YILI HALK KUTLUYOR

Bir yanda Cumhuriyet ile hesaplaşmayı amaç edinmiş bir iktidar, öbür yanda sinik, unutkan, uyuşuk, kendi ilkelerini dışlayıp karşıdevrimcilerle helalleşmeye kalkan bir muhalefet anlayışı...

1923 Devrimi’nin 100. yılını coşkuyla ve gereğince kutlamaktan iktidarı ve muhalefetiyle toptan özenle kaçınan bir siyasi ortamın içindeyiz...

Diğer yanda halkın örgütleri, dernekleri, sendikaları, öğretmenleri, öğrencileri, meslek sahipleri, yayın organları, özetle yurttaşlar kendi Cumhuriyetlerinin 100. yılını kendileri içten ve gönülden bir istekle kutluyor. Toplantılar düzenliyor, etkinliklere katılıyor, hiçbir şey yapamasalar evlerinin pencerelerine Atatürk posterleri, Türk bayrakları asıyorlar.

Cumhuriyete sırt dönmüş siyasetin inadına, egemenliğini devretmemekte kararlı halk Cumhuriyetine sahip çıkıyor!



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları