Hikmet Çetinkaya

Zulmün Hesabı Sorulur!

04 Haziran 2015 Perşembe

Hitler’in sandıktan çıkışı, o yılların baskısı, şiddeti, milyonlarca insana zulmetmesi...
Bugün içinde yaşadığımız İslam adına işlenen kanlı cinayetler, toplu katliamlar, komşu Suriye’de mezhep savaşları, IŞİD belası, sınır köylerimizde yaşanan korku...
7 Haziran seçimlerine sayılı günler kala, baskı, yıldırma, şiddet giderek artıyor!
İnsanımız hem yılgın hem suskun!
Başbakan, tarladaki köylüyü, işçiyi, esnafı selamlayıp partisine oy isterken, gerçekleri söylemiyor, hem muhalefeti hem Cumhuriyet gazetesini ve Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar’ı terör örgütü üyesi olmakla suçluyor...
Başbakan böyle konuşkan, tarafsız(!) Cumhurbaşkanı, “havuz medyası”nda Cumhuriyet’in BM’nin gündemine oturan haberlerini “tezvirat” olarak yorumluyor.
Yazı masamın başına oturup kendime sordum:
“Bugün ne yazmalıyım?”
İktidar partisinin bir panik içinde olduğunu yazdım, işçi eylemlerini yazdım...
Kadına şiddet!
Kan davası!
Cemaat!
Aşiret!
Tarikat!
Vahşet!
Bunları da yazmıştık!
Toplumu uyutmak, hırsızlığı alanlara mahkemeler kurarak aklamak ve ardından oy toplamak...
İnsanları din sarmalında uyutmak, “Yeni Türkiye” masalı anlatarak 7 Haziran seçimlerinden yüzde 50 oy alarak çıkmak...
Görüldü ki evdeki hesap çarşıya uymadı, halkın tam olmasa bile biraz olsun gözü açıldı...

***

Din sarmalına tutsak edilmiş bir toplum, 12 yıllık siyasal iktidarın kıskacı içinde ileriye değil geriye doğru gitti...
Tam 10 yıl AKP-Cemaat iktidarı yaşadık...
O yıllar güzeldi, Pensilvanya baş tacıydı! Milletvekilleri, bakanlar, başbakan yardımcıları, sanayiciler, işadamları, gazeteciler...
Pensilvanya’daki “Altın Nesil Vakfı”nın villalarının girişinde bulunan güvenliğin önünde sıraya girmiş bekliyorlardı.
Türk Silahlı Kuvvetleri’nin beli kırılmış, Kozmik Oda’ya girilmiş, bir torbaya elmalar, armutlar konulmuş, askerler, gazeteciler, bilim insanları Silivri zindanına atılmıştı.
Her şey aydınlık Türkiye, ileri demokrasi ve özgürlük içindi...
O yıllar bu köşede tıpkı Türkan Saylan gibi haykırıyorduk:
“Ne şeriat ne darbe!”
Laik, demokratik, sosyal hukuk devleti Türkiye Cumhuriyeti’nin yargısı, emniyet güçleri Cemaatçi kadrolarla doldurulmuş, iktidarın buyruğuyla o özel yetkili mahkemeler sözüm ona görevini yapmak için kollarını sıvamıştı.
Savcı Zekeriya Öz Türkiye’nin en tanınan savcısıydı...
TSK’nin emekli olan komutanı Büyükanıt Paşa, Dolmabahçe Sarayı’nın bahçesinde Zekeriya Öz’ün karşısında esas duruşa geçip soruyordu: “Sayın savcım beni de gözaltına alıp tutuklayacak mısınız?”

***

O günleri unutmadık!
Yine o günler İlhan Selçuk sabaha karşı evi basılıp gözaltına alınıyor, dört gün sonra tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılıyordu.
Ardından Mustafa Balbay...
2009’da serbest bırakılıp 2010’da tutuklanıyordu...
Sözde muhafazakâr medya, cematçisi, muhafazakârı, yalakası “dört kol çengi”, tıpkı bugün olduğu gibi Cumhuriyet’i hedef almışlardı...
Yafta hazırdı:
“Darbeciler, postal yalayıcıları!”
Altı yıl önce de ödün vermedik, bildiğimiz yoldan yürüdük, demokrasiyi, özgürlükleri savunduk.
Bugün ne diyorlar:
“Cemaatçi, terörist, paralelci!”
Diyenler kim?
Siyasal iktidarın havuzcuları...
İkiyüzlülüğün, aymazlığın böylesini görmedim hiç!

***

Cumhuriyet gazetesi ve Can Dündar habercilik yaptı...
80’li yıllarda Celal Başlangıç Güneydoğu’daki askerlerin köylülere dışkı yedirme olayını; 70’lerde yine Cumhuriyet’te Uğur Mumcu ve Altan Öymen, Yahya Demirel’in “sunta” olayını yazmıştı...
Anımsadığım onlarca ses getiren, toplumu ayağa kaldıran haberlerimiz vardır, saymakla bitmez...
Çünkü korkusuzuz, çünkü bu mesleğe sevdalıyız biz...
Biz Cumhuriyet’iz!
Ne ihale peşindeyiz ne de siyasal iktidarlardan ikbal peşinde...  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Aşklar ve sevinçler... 9 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları