Hikmet Çetinkaya

Viran evler, ölümler...

13 Mart 2016 Pazar

Kimi zaman yıldızlar geçiyor yüreğimin içinden, mavilerle donatılmış ilkyaz...
Renkli bir gecenin sabahında umutlarım, sevdalarım.
Hâlâ “başı açık-başı kapalı” tartışmaları yapılırken kadın ölümleri artıyor, kadınlar ötekileştiriliyor.
Çiçeğe durmuş kayısının, bir ıhlamur ağacının yalnızlığı, bir çocuğun, kadının gözlerindeki umut, gençlerin çaresizliği...
Hayatın penceresi, doğan güneş, şehit haberleri, viran evlerdeki gözyaşları.
Başörtülü bir anne ağıt yakıyor oğlu için...
Türk, Kürt, polis, asker, genç yaşlı... PKK’nin polis lojmanlarına attığı bomba, ölen çocuklar, çarşıda karısıyla birlikte alışveriş yaparken öldürülen astsubay...
Kürt kızları Ceylan, Elif, Uğur...
İki ateş arasında vurularak öldürülen dedeler, babalar, gençler.
Bir Türk, bir Kürt anne ve baba...
Aynı gün şehit düşmüş oğullarını toprağa veriyor...
Diyarbakır’da, Manisa’da...
Pusu kurmak, çocukları öldürmek, yaşamları altüst etmek.
Ezmek, ezdirmek, öldürmek, bombalı saldırı yapmak...
Ayrımcılık!
Zorbalık!
Karanlık dehlizlerde dolaşmak.
Başı örtülü, başı açık...
Sana ne yahu!
Bu ülkede 12-13 yaşında çocuklar ölüyor, bombalar patlıyor, “asit kuyuları, öldürelim de kurtulalım” deniliyor...
Yalvarıyorum, umut toplayalım bugün... Bir kez daha “terör nereden gelirse gelsin insanlık suçudur” diyelim...
Hem babasıyla birlikte polisin infaz ettiği 13 yaşındaki Uğur Kaymaz’ı, hem de Tunceli Ovacık’ta lojman girişinde teröristlerin katlettiği savcı Murat Uzun’u anımsayalım.
21 yıl önce Gazi Mahallesi’nde yaşanan katliamı unutmayalım...
Madımak’ı, Maraş’ı, Başbağlar’ı, Suruç’u, Ankara’yı, Sultanahmet’i.

***

Haydi gelin umut toplayalım bugün...
Hayatı kucaklayalım, anılar denizinde değil aydınlık günleri konuşalım zor olsa bile...
Ne ırk, ne din, ne mezhep, ne inanç, ne dil, ne renk ayrımcılığı yapalım...
Acılarımız büyük, kayıplarımız saymakla bitmiyor...
Buna karşın şafağın sökmesini bekleyelim...
Tunceli akşamlarını yaşayalım, Artvin’de, İzmir’de, Çanakkale’de çevre mücadelesi verenleri düşünelim biraz olsun.
Onları ayakta alkışlayalım!
Malabadi Köprüsü’nde buluşup sevgiyi paylaşalım...
Lice’de çay içelim, Hakkâri’de Sümbül Dağı’na bakalım...
Haydi Sur’da, İdil’de umut toplayalım, insanlık adına haykıralım.
Zaman çabuk geçiyor durmayalım...
Her şey Cemal Süreya’nın dizelerindeki gibi:
“Umulmadık bir gün olabilir bugün
Kan var bütün kelimelerin ardında”
Kanlı olmasın hayatımız ve kelimeler...
Ölüm olmasın.
Cemal Süreya’nın şiirinde olduğu gibi vargücümüzle seslenelim:
“Şu sesin, bulutsu sesin var ya, uçtan uça tersyüz ediyor geceyi
Yataklar var konuşmak için
Öpüşmek için telefon kulübeleri
Güneşler var, yıldızlar, samanyolları,
Karpuzlar gümbür gümbür kapılarda.
Tanrılar sofrası amma karanlık
Yiyemem tek lokma yiyemem orda.
Şu senin tutkulu sesin var ya:
Orda güzellik artı yara izi.”
Yaşanmışlar vardır, acı ve hüzünlü...
Gelin acıları ve hüzünleri bir günlüğüne olsa bile bırakalım...
Sesimizi çoğaltalım evrende.
Çalmasın gökyüzünü kuşatan çanlar, ölümler olmasın...
Barış çiçekleri açsın yaşadığımız binlerce yıllık coğrafyada.
Umutlar çoğalsın, hayat zindan olmasın...

***

Bir huysuz acıyla değil, sevgiyle dokunacağız güllere, menekşelere...
İnsana!
Kırmalıyız bileklerimizdeki ve beyinlerimizdeki kelepçeyi.
Karadeniz’deki coşku Ege’ye ulaşacak, Hakkâri’den Edirne’ye dek şenlik başlayacak...
Var mısınız?
Derin gecelerde karanlık gölgeler görmeyeceğiz, AVM inşaatı çadırlarında emekçiler cayır cayır yanmayacak...
Demokrasi ve özgürlüklerin, laiklik temelinde yükseleceğini savunacağız bıkmadan usanmadan...
Var mısınız umut toplamaya?  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Aşklar ve sevinçler... 9 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları