\n\n\n

Karda, yağmurda, soğukta yaşıyor onlar. Oturacak bir evleri, eşyaları yok.

Van ve Erciş depremini unuttuk...

Çocukları, anaları, babaları...

Van’a bağlı Karpuzalan köyünde depremden bugüne dek çadırlarda çıkan yangınlar sonucu ölen çocuk sayısı sekize yükseldi.

500 haneli köyde 165 çadır ve 10 Mevlana Evin’in kurulduğunu anlatıyor muhtar Tahir Çağırıcı.

Kimi aileler kendi olanaklarıyla çadır yaptırmış.

Van’da ve Erciş’te kış acımasız.

Aileler ise perişan... Ya soba yakacaksın ya da soğuktan donarak öleceksin çadırlarda.

Bir çadırda 10-15 kişi kalıyor.

Gece ısı -10 derece...

***

Bu ülkenin çocukları, yani bizim çocuklarımız kimi zaman çöplükte artık yemek ararken buldukları el bombasının patlamasıyla, kimisi asker kurşunuyla terörist sanılarak, kimisi mayına basarak ölür.

Bu ülkenin kız çocukları, yani bizim çocuklarımız gecenin ayazında büyük kentlerde gece yarısı mendil satar...

Bu ülkenin çocuk gelinleri olur 14 yaşındaki kızlar, yani kızlarımız.

Pos bıyıklı erkeklerin tecavüzüne uğrar onlar.

Yargı karar verir bir süre sonra:

“Kendi rızasıyla birlikte olmuştur...”

Birkaç kadın kuruluşu harekete geçer... Kamuoyu baskısı oluşur... Okul müdürü hakkında yakalama kararı alınır ama müdür bey çoktan tüymüştür...

Nereye mi?

Batman’a...

Orada bir camide yatıp kalkar, çocuklara din dersi verir.

Türkiye Cumhuriyeti’nin bir valisi, taş ve molotofkokteyli atan çocuklara “aileleri sahip çıkmıyor” gerekçesine dayanarak bir formül bulur:

“O çocukları yurtlara yerleştireceğiz...”

***

Fırat Barik 19 yaşındaydı.

Ankara’nın Mamak ilçesinde ailesiyle birlikte yaşıyordu.

5 Haziran 2011’de duvarlara “Faşizme geçit yok”, “Tek yol devrim” ve “Genç Umut” yazıları yazdığı savıyla gözaltına alındı ve savcılık sorgusundan sonra çıkarıldığı mahkemece tutuklandı.

6 ay sonra savcı iddianameyi hazırladı. 19 yaşındaki Fırat hakkında savcı 10 yıl hapis cezası istiyor...

İddianamede Fırat’ın “yasadışı örgüt üyesi” olduğu öne sürülüyor.

Fırat, 6 ay sonra tutuksuz yargılanmak üzere cezaevinden çıktı...

Haberi okuyunca 1993-94 yıllarını anımsadım...

Boğaziçi Köprüsü’nde giderken sağımdan ve solumdan geçen son model otomobillerin arkasında ne yazardı anımsar mısınız?

Söyleyeyim:

“Tek yol İslam!”

Sonra demokrasi ve özgürlük adına cuma namazlarının ardından toplu gösteriler, kara çarşaflı kadınların “özgürlük zinciri” adını verdiği eylemler...

***

Kaç yıldır uyutuluyor yurdum insanı “demokrasi” ve “özgürlük” masallarıyla!

İktidarıyla, yandaş ve candaşlarıyla...

Kaç yıldır yapılıyor insan hakları ihlalleri!

12 Eylül faşizminin ya da başka deyişle “darbe anayasası”nın değişmesi için “ivedi demokrasi paketi” niçin “Şike Yasası” gibi bir gece yarısı çıkarılmıyor!

Parasız eğitim isteyen çocuklar hapiste yatıyor, gerçek darbecilerden hesap sorulmuyor, faili meçhul cinayetler aydınlanmıyor, Susurluk’un üzerine gidilmiyor...

Hopa’daki çevre eyleminde yaşamını yitiren Metin Lokumcu’ya sahip çıkanlar hakkında gözaltılarla başlayan hukuksuzluk sürüyor.

Savcı, öğrencilere “terörist yaftası” yapıştırmakta direniyor...

Puşi taktığı gerekçesiyle bir molotofkokteylli saldırının faili olmakla suçlanan Galatasaray Üniversitesi öğrencisi Cihan Kırmızıgül 22 aydır cezaevinde yatıyor.

Türkiye çağ atlıyor çağ!..

***

Bu arada faili meçhul cinayetlere ilişkin bir haber... Aralarında İbrahim Şahin (Ergenekon davasından tutukluluğu sürüyor) ve Ayhan Akça’nın da bulunduğu yedi Özel Harekâtçı mahkemece salıverildi.

Nasıl ama!