Hikmet Çetinkaya

Sessizliğin İçinde Bir Çığlık!..

30 Ekim 2014 Perşembe

Umutlar giderek yok oluyor, çığlıklar yükseliyor... Aynı çığlıkları beş ay önce Soma’da duymuştuk...
Değişen bir şey yok!
Her şey eskisi gibi...
Ölüm kol geziyor benim ülkemin dört bir yanında... Sınır boylarında, maden ocaklarında, vadilerde, dağlarda, ovalarda...
Tüm bunların hepsi katliam, siz istediğiniz kadar “fıtrat” deyin...
Soma’dan ders çıkaramadığımız gün gibi ortada duruyor işte!
Bu kez Karaman’ın Ermenek ilçesinin Güneyyurt beldesinde 375 metre derinliğinde...
18 can!
Kömür ocağını su basıyor...
Herkes şaşkın!
Koca koca devlet büyükleri soruyor:
“Su nereden geldi?”
Doğaya karşı çıkarsan intikamını alır!
Doğru dürüst mühendislik yapmazsan, çevre katliamına göz yumarsan şaşkın şaşkın bakarsın böyle:
“Su nereden geldi?”
Sular 375 metre derinliğinde 18 madenciyi yuttu...
Dalgıçlar geldi, madene indi, suya dalmaktan vazgeçti...
O zaman anladım, 18 canın boğularak öldüğünü!
Türkiye anladı ama hükümet yetkilileri anlamazlıktan geldi, umutların tükenmediğini söyledi üç bakan...
Yine öğrendik ki yaşam odası yok!
Suyun derinliği 50 metre...
Ucuz emek, ucuz mühendislik...
Kimsenin elinde harita bile yok...
Çıkış kapısını bilen de!

***

Bir devlet eşine, dostuna, yandaşına maden arama ruhsatı, işletme ruhsatı verirse, işçiler sömürülürse, kömürü ucuza çıkarmak için hiçbir önlem alınmazsa, insanın canı ne ki!
Galeriyi daha önce iki kez su basmış...
Eksikler bulunmuş, ocak bir buçuk ay kapalı kalmış, işçiler patronla pazarlık yapmış:
“Madeni açın çalışalım!”
Fırsat bu fırsat...
Yandaş ve partili patron gülümsemiş:
“Ben madeni açarım ama siz de yemek ve yol parası almaktan vazgeçin...”
Madenciler kendi olanaklarıyla gelip gidiyorlarmış madene... Yemeklerini yanlarına alıp madene iniyorlarmış...
Eğer patron yemek verseymiş o saatte tüm işçiler dışarıda olacakmış...
Türkiye’de insana verilen değer “ananı da al git” gibi bir şey...
Umutlarımızın yitip gittiği bir düzenin içinde, ölümleri umursamayan bir toplum yarattık yeni baştan...
Acılarımıza acı kattık ve bugünlere geldik...
AVM inşaatlarında, rezidanslarda, tersanelerde...
Son bir yıl içinde kaç canımız gitti pisi pisine?
Yağmur sularına kapılan minibüsün içinde ölen kaç kadın emekçi vardı?
Cumhuriyetimizin 91. yılını kutlarken, ölümleri artık kanıksar hale gelmedik mi?..
Bingöl’de öldürülen biri müdür yardımcısı iki polisimizin katilleri kim?
Yargı bunun için gizlilik kararını niçin koydu?
Yüksekova’da biri uzman çavuş ikisi er üç Mehmetimizi en işlek caddede öldüren maskeli saldırganların arkasında kimler var, araştırıldı mı?
Bingöl ve Yüksekova katliamlarına mahkemece yayın yasağı niye alındı?

***

Benim güzel yurdumda bir cinayet işleniyor, soruşturma izni çıkmıyor...
Bir katliam oluyor, takipsizlik kararı veriliyor...
AVM inşaatının naylon çadırlarında 15 işçi yanarak ölüyor, asansör onuncu kattan toprağa çakılıyor, 10 kişi hayatını kaybediyor...
Madende 301 işçi, köprüde 15 can...
Sınır boyunda yanarak parçalanan 34 köylü...
Ermenek’te 18 madenci...
Hayatı boyunca sakat kalan yüzlerce sigortasız işçi...
2008 yılında Davutpaşa’da patlayan maytap fabrikasında cayır cayır yanan 23 işçi kardeşimiz...
Ruhsatsız fabrikalar, atölyeler, sigortasız işçiler, bitmeyen davalar...
Delik deşik olmuş memleketim, çaresiz insanlarımız...
Bir ülke düşünün, cinayetler işleniyor ve katliamlar yapılıyor; ya takipsizlik kararı ya da soruşturma izni çıkmaması...
Ve sessizliğin içinde bir çığlık:
“Kurtarın 18 canımızı, kurtarın!”
Yine geç kalındı her zaman olduğu gibi...  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Aşklar ve sevinçler... 9 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları