Hikmet Çetinkaya

Masalımsı Bir Dünya...

19 Ağustos 2011 Cuma
\n

Masmavi bir gökyüzü ve körfezin göz kamaştıran lacivert suları...

\n

Ağustos sıcağının tam ortasında yaprak bile kıpıldamıyordu.

\n

Kuşların kanat çırptığı bir anda yerimden kalktım, tozlu yolda yürümeye başladım...

\n

Az ileride bir kayanın üzerine oturdum denizi, dağları, mavi gökyüzünü seyrettim bir süre.

\n

Tam o sırada sordum kendi kendime:

\n

Yaşam nedir?

\n

Evrenin gizemi insanın yüreğinde saklıdır, dostluk, arkadaşlık, kardeşlik kavramları gibi.

\n

Aşk gibi, sevgi gibi...

\n

***

\n

Bir sesin titreşimi, doğadaki tüm canlıları tedirgin eder...

\n

Peki, insanları tedirgin eden nedir?

\n

Yaşama sarılmamak ve onu çoğaltmamak!

\n

Duyguların körleştiği bir dönemden geçiyoruz...

\n

Ortadoğu kaynıyor...

\n

Kan gölünde yaşamayı seven emperyalist güçler kendi çıkarları için, köktendinci örgütlerle mücadele ederken, onlarla uzlaşıp yeni dünya düzeninin çarklarını daha iyi döndürmek istiyor.

\n

Sözcüklerin anlamını yitirdiği bir dünya...

\n

Savaşlar, kuraklık, iç çatışma, kardeşi kardeşe kırdırma...

\n

Döneklik nedir?

\n

Hainlik nedir?

\n

Satılmışlık nedir?

\n

CIAya hizmet etmek nedir?

\n

Çokuluslu şirketlerin taşeronluğunu yapmak nedir?

\n

***

\n

Bir yeşil örtüye benzeyen çimenlerin üzerinde kanat çırpan kelebek, yabanıl bir kuş, bir ceylan sürüsü...

\n

Umut ve umutsuzluk!

\n

Aşk ve sevgi...

\n

Halklar ve insanlar arasında kin ve nefret tohumları korkunun, düşmanlığın tarlalarında çiçekleniyor...

\n

Kan çiçekleri bunlar!

\n

Aynı topraklarda doğmuş insanlar birbirlerini boğazlıyor Ortadoğuda ve Kuzey Afrikada..

\n

İç savaş, açlık, sefalet...

\n

Hepsi bir arada...

\n

Çiçeklenmiş düşler, umutlar, iç çekişmeler, hüzünler ve acılar...

\n

Düşüncelerin çelişkiler yumağında, belleğin dipsizliği çıkıyor ortaya.

\n

***

\n

Gecenin yıldızlarıyla birlikte yaz yağmuru altında yürürken yaşadığımız olaylar taş bir duvarda yankılanıyor.

\n

Sözcüklerle ses arasındaki o çizgide bir yaşam fotoğrafı çıkıyor ortaya.

\n

Neden sözcükler aynı anlamı taşımıyor?

\n

Uygarlık denilen şey atılan bombalar mıdır, çocukların, kadınların, erkeklerin, tüm sivillerin öldürülmesi mi?

\n

Dünya neden bu denli acımasız?

\n

Bilmem Afganistanda savaşın ortasında bir köşede oturan yeşil gözlü sarı saçlı o çocuğun fotoğrafını gördünüz mü?

\n

Dört-beş yaşlarındaki o çocuk bir duvar dibinde oturuyordu... Gözlerinde bir ışık vardı dünyaya bakan.

\n

***

\n

Açlık ve yoksulluk!

\n

O çocuğu anlatmaya sözcükler yetmiyordu.

\n

Yetmiyordu onun düşlerini çoğaltmaya zaman...

\n

Ağustosun o yapışkan sıcağı, mavi gökyüzü ve yavaş soluyan körfezin lacivert suları.

\n

Yaprak kımıldamıyordu.

\n

Bir adam iskelede balıkçılarla sohbet ediyor, bir kahvede kadınlar okey masasının başında oyun oynuyorlardı.

\n

Kumsal bomboştu...

\n

Ağaç dallarında çam kozalakları, koşuşturan çocuklar.

\n

***

\n

Ben onları seyrederken yine sözcüklerin sessizliğinde Somalideki çocukları düşündüm.

\n

Hakkâride bebeleri... Sınır boylarında nöbet tutan Mehmetçikleri...

\n

Şehitlerimizi!

\n

Çocuk gelinlerin ülkesinde yaşıyorduk, kadınların şiddet gördüğü, aşağılanıp horlandığı, öldürüldüğü...

\n

Sesin tınısının kulaklarımızda denizin dalgalarını anımsatan sesi, vurgun ve soygun düzeni.

\n

Din pazarlamacılarının dönek eski solcularla içli dışlı olması, medyanın giderek yozlaşması, devletin televizyonunun yandaşlara ve candaşlara peşkeş çekilmesi.

\n

Adını bilmediğim bir kasabaya yolculuğa çıkmış gibiydim...

\n

Düşüncelerin altüst olduğu bir zamanda, masalımsı bir dünyayı aramaya koyulmuştum belki...

\n\n


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Aşklar ve sevinçler... 9 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları