Hikmet Çetinkaya

Genç Arkadaşa Mektup...

09 Şubat 2014 Pazar

Sana bir şeyler anlatmaya çalışacağım genç arkadaşım...
Nereden başlasam, neler anlatsam bilmiyorum...
Gözlerimi gökyüzüne çeviriyorum, şubat güneşine bakıyorum, Şişli’ye doğru akan insan ırmağına.
Ve seni düşünüyorum genç arkadaş, hayata bakışını, zamanı nasıl geçirdiğini...
Biliyorum umutsuzsun gelecekten.
Öğretmen atamalarını bekliyorsun...
Bir bakıyorsun yarım puanla yitirmişsin atamayı.
İngilizce öğretmeni olmanın düşünü kurmuşsun!
Şimdi ne yapacaksın?
Ülkeni seviyorsun, sevgi dolusun!
Soygunu, vurgunu görüyorsun...
Seçimler yaklaşıyor, bazen oturup düşünürken aklına şu soru geliyor:
“Savcıya, ben sana gününü gösteririm, diye haykıran bir başbakan hangi demokratik ülkede ayakta kalabilir?”

***

Hukukun üstünlüğü, yargı bağımsızlığı benim ülkemde geçerli değil.
Adalette eşitlik yok!
Türkiye Kitap Sarayları yerine Adalet Sarayları’yla donatılıyor...
Acaba kaç üniversite öğrencisi var zindanlarda yatan?
Günün bunları düşünerek geçiyor...
Seni kimse anlayamıyor, düşüncelerine saygı göstermiyor.
Düşler bahçesinde dolaşırken neler olup bittiğini görüyorsun.
Toplumun aydın kesimi seni anlayamamış, siyasetçiler nasıl anlayacak?
Ne zaman Gezi ruhu Taksim’de başlayıp dalga dalga Türkiye’ye yayıldı.
Evet bir yaz sabahında...
Gözlerimiz açıldı, seni tanıdık ve anlamaya başladık...
Geç kalmıştık ama olsun!

***

Ben sizlerle sohbet ederken, bir genç arkadaş şöyle demişti bana:
“Başbakanımız, evimin dinlenmesi casusluktur, dedi. Haklı olmasına haklı da, bu ülkede komutanların, gazetecilerin, yazarların, siyasetçilerin evleri dinlenirken; siyasetçilerin özel hayatlarıyla ilgili görüntüleri internette yayımlanırken niçin tam tersini konuşuyordu?”
Benim de aklımın ermediği bu, genç arkadaşım...
Üniversiteli kız ve erkek öğrencilerin evleri basıldı bu ülkede, İstanbul’da Gezi Direnişi’nde camide içki içildiği, başörtülü bir kadına saldırıldığı öne sürüldü...
Bunların hepsi yalan çıktı...
O çevre sevdalısı genç arkadaşlarımın camide içki içmedikleri, kimseye saldırmadıkları gerçeği ortaya çıkınca cami imamı sürgün edildi...
Ülkemizi yönetenler, darbeciler, beyler, paşalar hep gençlere düşman olmuşlardır...
20’li yaşlarında bizim kuşağımızı kırdılar, kurşunladılar, darağacına götürdüler, zindanlara attılar...
Sabahattin Ali’den Nâzım Hikmet’e Aziz Nesin’den Can Yücel’e...
Şükran Kurdakul 15 yaşında girmişti zindana...
Sabahattin Ali’yi öldüren, yıllarca yaşadı bu topraklarda...
Çünkü öldüren bir tetikçiydi...

***

Demokrasileri gelişmemiş ülkelerde yaşanır tüm bunlar...
Demokrasi ve özgürlükler genişletilmezse, o derin güçler, Gladyo falan, hep karanlık dehlizlerde yaşayacaktır.
Sakın unutma genç arkadaş!
O gün Rıfat Ilgaz’ı anlatmıştım, Şükran Kurdakul’u...
İşkenceyi, hapislik günlerini onların...
Cizre’yi, Kaz Dağları’nı, Kaçkarlar’ı...
Orhan Kemal’i ve Yaşar Kemal’i...
Şükran Kurdakul’un “İhtiyar Balıkçı” şiirini okumuştum...
“Sesini duydu sesini
Ne kalmışsa geride
Evrenin koynundan çıkmış
Okyanuslar gelini”
İşte böyle genç arkadaşım...
Kurdakul’un son umut rüzgârına benzetiyorum ben sizi.
Yelken açmış giderken...
Kaç bin böceğin gözü, kaç bin ışığın, yalnız gezerin düşü, oltanın ucunda titreyen bir balığın çırpınışı gibidir hayat.

***

İlk şafaktan bu yana denizi, kuşları, ağaçları, çiçekleri, insanları seveceksin, bu ülkeyi yönetenler sizi sevmeseler bile...
Emeğin örgütlü gücünü...
Ezeni değil ezileni...
Çünkü sen bin bir rengin içinde çoğalıyorsun, yarınların aydınlığı için mücadele ediyorsun!
Demokrasi ve özgürlük için!  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Aşklar ve sevinçler... 9 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları