Hikmet Çetinkaya

Aydınlığımızın Çocukları...

18 Mart 2012 Pazar
\n

\n\n\n

Mavi gökyüzüne bakarken bir ışık çizgisinin ardından kayıp fotoğrafları anımsarım...

\n

Gece inmeden duyarım yıldızların son yakınışını.

\n

Kuşların ve denizin uğultusunu, göğün son oyununu, güneşin o güneş olduğunu anlarım.

\n

Yaşamımızı delip geçen o dipsiz avuntularıyla oyalanmayı çok severim.

\n

Babalar ve çocukları gelir aklıma...

\n

Babalar çocuklarına sevgisini hiç belli etmez.. içinde yaşatır.

\n

Kimi zaman bir köşeye çekilir, kimseye görünmeden sessizce ağlar.

\n

Babalar da ağlar siz hiç bilir misiniz?

\n

Ben sizi sessizce hiç gülümsemeden asık suratla izlerken, sizin saçlarınızı okşarken kendi çocukluğum gelir aklıma.

\n

Babam öleli 40 yıl, annem öleli 10 yıl oldu...

\n

Bir imbat akşamını bu yüzden özlerim, bir cumartesi sabahı İstinye kıyılarında dolaşırken.

\n

Damardan boşalan bir kan gibi ılık bir istanbul öğlesinde düşünmeye başlarım.

\n

Güneş Boğaz’ın üzerinde gezinirken ben sizi düşünürüm, siz beni değil...

\n

***

\n

İnsancıl duyguların yüreğimi paramparça ettiği saatlerde, plazalarla kuşatılmış bir kentin içinde ilkel çadırlarda yaşayan inşaat işçilerinin yanarak ölmesi beni duygulandırır.

\n

Acıların suyunda yaşam denilen o güzelliği yok eder!

\n

Sosyal devlet onları korumaz...

\n

Patron ya da taşeron sigortalı yapmaz o 11 işçiyi...

\n

Sabahın o titretici ayazında yataklarından uyanan, gece cayır cayır yanan insanları...

\n

O insanlar da benim gibi babadır, Afganistanda helikopter kazasında şehit düşen askerlerimiz de...

\n

Bir sızı bıçak gibi yüreğinize saplanır çocuğum.

\n

İşte tam o sırada, gece gelinliğinle ışıldayan gözlerin gelir aklıma, çocukluğumun o tren saatleri, Afyon ve Alsancak Garı...

\n

Önceki gece bir yıldız kümesine bakarken babamın gölgesinin düştüğünü sandım salonun içine...

\n

Annemin gözlerindeki buğulu isyanı... O Anadolu kentlerini, okuduğum okulları...

\n

Gözlerimi yumduğumda, 12 yaşında 13 kurşunla delik deşik edilen Uğur ve babası Ahmet Kaymazı...

\n

Hem babalar ölür çocuğum hem de çocuklar...

\n

Licede 14 yaşındaki Ceylan Öncel, koyun otlatırken öldürülmüş, otopsi bile yapılmadan toprağa verilmişti.

\n

Elleri ve bacakları kopmamıştı...

\n

Yani mayın tuzağına düşmemişti...

\n

Hedef seçilerek öldürülmüştü.

\n

Sen de benim kadar üzülmüştün çocuğum!

\n

***

\n

Attila Jozsefi okurum Boğazdan geçen gemileri seyrederken...

\n

Gök ve gölge patlıyor apansız...

\n

Güneş ısıtıyor tüm bedenimi...

\n

Açılmayı sürdürecek zalim berraklığın, böyle doğduğunu biliyorum aslında.

\n

Biliyorum zalimlerin bir gün hesap vereceğini...

\n

Babamdan öğrenmiştim ben bunu...

\n

Birden gözlerimi kapıyorum...

\n

Ve mırıldanıyorum kendime:

\n

Köylü nasıl toprağa muhtaçsa

\n

Yağmura, güneşe nasıl muhtaçsa, muhtacım sana

\n

Bitki nasıl ışığa muhtaçsa

\n

Ve klorofile, fışkırmak için topraktan,

\n

Muhtacım sana, çalışan kalabalık

\n

Nasıl işe, ekmeğe, özgürlüğe muhtaçsa

\n

Ve nasıl avuntuya muhtaçlarsa kuşatıldıklarında

\n

Çünkü gelecek doğmadı daha acılardan.

\n

***

\n

Gelecek doğmadı gerçekten daha acılardan...

\n

Karanlıktan aydınlığa çıkan yol, şafağın söküşü... Ağaç dallarına konan kuşların korosu...

\n

Gözüpekliğin anlamı tam öğrenilmedi çocuğum.

\n

Babalar pek konuşmaz, sevdiğini belli etmez, acılarıyla hep yalnız kalmak ister...

\n

Bunu böyle bilmelisin çocuğum...

\n

Kızlarımız ve oğullarımız güzel olsun, akıllı olsun, çetin, korkusuz...

\n

Aydınlığımızın çocukları!

\n

\n\n



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Aşklar ve sevinçler... 9 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları