Hikmet Çetinkaya

Ateş Yeşil, Kül Durağan...

16 Ekim 2011 Pazar
\n\n\n

Yoruldu yine renkleri avlunun, bir sessizlik çöktü...

\n

Üşütücü bir akşam!

\n

Dolunayın büyük aydınlığını arıyor gözlerim.

\n

Gökyüzü simsiyah.

\n

Avlu, göğün uzantısı...

\n

O evin çatısının üzerinde kırmızıyı unutmuş kiremitlerin üzerinden başlıyor.

\n

Rastgele avuntularla geçiştiririz günü, akşamı, geceyi.

\n

Niye bu eğilip bükülmeler, niye bu gözyaşı, bu nefret ve kin niye?

\n

Sessizlik ezgileri midir kapımı çalan... Bir iç çekme mi karşı avludan duyulan, bilmiyorum...

\n

Jorge Luis Borgesi yeniden okuyorum... Dünyanın görünür biçimlerini düşünüyorum... O uzun yolculukları, kuş uçmaz kervan geçmez çölleri.

\n

Ben ki, binlerce öğleden sonra, gecelere dayandım... Nice acılar, nice ölümler gördüm.

\n

Uzun uzun düşünüyorum ama işin içinden bir türlü çıkamıyorum... Henri Michauxun hayatının akışını okurken bile darmadağın oluyorum...

\n

Yazı masamın üzeri deyim yerindeyse bit pazarınadönüşmüştü İstanbuldan ayrıldığımda... Cezaevlerinden gelen mektuplar, okurların yazdıkları, birikmiş notlar, kesilmiş kimi haber ve yazılar.

\n

***

\n

İstanbul Üniversitesinin açılışında olaylar çıktı, gazetelerde okudunuz...

\n

37 öğrenci gözaltına alındı...

\n

Nedir bu gözaltılar, nedir bu tutuklamalar?

\n

Demokrasi, özgürlük, insan hakları kavramı?

\n

Henriuzak bir ülkedenyazarken ne diyordu:

\n

Burada diyor, yalnız ayda bir görüyoruz güneşi, o da pek kısa bir süre için. Gözlerini ovuşturuyorsun günlerce önceden. Ama boşuna. Değişmiyor hava. Saati gelmeden görünmüyor güneş.

\n

Sonra yapılacak sürüyle iş var aydınlık kaldıkça, öyle ki birbirimize bakacak zaman bulamıyoruz bu yüzden.

\n

Tatsız olan, geceleri çalışmak gerektiğinde, ki gerekiyor, durmadan cücelerin doğması...”

\n

Etkiliyor bu dizeler beni...

\n

Üç-dört günlük bir yolculuğa çıkıyorum soğuk bir cumartesi sabahı, İstanbuldan.

\n

Yazımı Almanyanın Münih kentinden yazarken yaşlı, yeşil bir tekneyi düşünüyorum Datçada...

\n

Münih kışı yaşıyor, acaba Fethiye nasıl, bilmiyorum.

\n

***

\n

O anda kül rengi tanı, yıldızlarla konuştuğum yaz gecelerini her zaman ki gibi düşünmeye başlıyorum.

\n

Okunmaz harf gölgeleri içindeyim...

\n

Ateş parlak, kül mat Pongenin dizelerinde olduğu gibi.

\n

Ateş bağırgan, kül dilsiz.

\n

Ateş kızıl, kül gri...

\n

Ateşlenen kül yenik.

\n

Kızıl ateşle gri kül her zaman yan yana: Doğanın sevgili sancaklarından biri.

\n

Doğaya sahip çıkmak...

\n

Yaşamın bir parçası değil mi?

\n

Yağmalanan dağlarımız, ovalarımız, akarsularımız, koylarımız ve büklerimiz.

\n

Erzurumun Tortum ilçesine bağlı Bağbaşı beldesinde HES kurulmasına karşı eylem yapanlar kimlerdi?

\n

Yöre halkı!

\n

Eylem sonunda kırıldı...

\n

Eylem yapan kadınlar gözyaşlarına boğuldu.

\n

Hepsi çığlık çığlığa:

\n

Can suyumuzu istiyoruz. Su olmazsa bu yeşillikler bitecek, buralar çöle dönecek!

\n

***

\n

17 yaşındaki eylemci kızı tanıyor musunuz?

\n

Leyla Ynin başına gelenleri anımsıyor musunuz?

\n

Yargı onun için HES eylemcileriyle görüşmeme, çalışma alanlarına girmeme cezası vermişti. Ceza daha sonra 13 kişiyle görüşmeme biçimine dönüşmüştü.

\n

Köyceğizden Tortuma değin yurdun dört bir yanında 10 bin HES planlanıyor... Yani Hidroelektrik Santralı...

\n

Derelerimiz yok oluyor, doğa ölüyor...

\n

Dağlarımız, ovalarımız çokuluslu altın avcılarına peşkeş çekiliyor...

\n

Ey kıvrım kıvrım sözcük örtüleri, ey insanlık!..

\n

Doğaya sahip çıkmak bu topraklarda yaşayan herkesin görevi.

\n

***

\n

Yoruldu yine renkleri avlunun... Bakın birden sessizlik çöktü...

\n

Ateş yeşil, kül durağan.

\n

Ateş daldan dala tırmanıyor, kül ise düşüp dağılıyor. Ateş baskıya gelmeyen, kül süpürülebilen.

\n

Münih buz kesiyor...

\n

Üşüyorum!..

\n\n


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Aşklar ve sevinçler... 9 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları