Ütopyalar zamanı…

01 Temmuz 2018 Pazar

“Çalışmak insan doğasına aykırıdır” diyerek oturdu masaya.
Masada onu bekleyen arkadaşının elinde gitar var. Az önce Bülent Ortaçgil’in “Olmalı mı Olmamalı mı” şarkısını çalıyordu usul usul. Gülümsedi. “Bu, çalışmak dediğin şeyi nasıl algıladığına bağlı” diye karşılık verdi ve devam etti:
“Benim için çalışmak keyifli bir şey. Sevdiğin bir şeyi yapıyorsun, üstüne bir de para veriyorlar.”
Bu sefer yan masadan başladı laf atmalar. Sohbet koyulaştı. Marx’ın damadı Paul Lafargue’ın “Tembellik Hakkı” kitabından, Bertrand Russell’ın “AylaklığaÖvgüsü”nden alıntılar...
“Yeşil Ev”deyiz. 80’lerin ikinci yarısı. Savaş Emek’in kurduğu “Yeşil Ev” o zamanlar bir vaha gibi: Özgürlüğün mekânı. BulutsuzlukÖzlemi’nin “Acil Demokrasi”si en sevilen parça. Bir de Yeni Türkü’nün “Yeşilmişik” şarkısı.
Yeşiller, LGBTİ’ler, radikaller, solcular, feministler, anarşistler, hayvan hakları savunucuları, çevreciler… Herkes bir arada. Buradaki özgürlük havası insanları hemen etkisi altına alıyor. Rahatlıyorsunuz.
En “uçuk” fikirlerinizi bile ifade etmekten çekinmezdiniz “Yeşil Ev”de. Herkes herkesle sohbet ederdi. Böylesi bir özgürlük ortamında, sohbet kolayca ütopyalara uzanırdı. Oradan da kimi zaman distopyalara...
“Arkadaşlar” dedi biri, “Yakında robotlar girecek hayatımıza. Onlar yapacak bütün işleri. Biz ise canımız ne istiyorsa onu yapacağız” deyiverdi. Ardından dünyanın teknolojiyle nasıl dönüşeceğini anlatmaya koyuldu.
Biri “Desene kölelik düzeni sürecek ve yeni kölelerimiz robotlar olacak. Köleciliğin ve sömürünün var olduğu bir yerde mutluluk olabilir mi” derken, diğeri “Bu kapitalist sistemde robotlar işçilerin yerini almaya başladığında dünyada büyük bir işsizlik dalgası yaşanır. Ortalık toz duman olur” diye karşı çıktı.
O ana kadar tartışmaları sessizce izleyen ve daha birkaç gün önce “Mülkiyet hırsızlıktır” diye söze girip bize uzun uzun Proudhon’u anlatan arkadaşımız soruyu patlattı hemen:
“Robotların mülkiyeti kime ait olacak?”
“Evrensel temel gelir” konusunu da aynı dönemde tartıştığımızı anımsıyorum.
Tuhaf ama o dönemde kimilerinin “ütopik” diye tartışmayı bile gereksiz bulduğu konular bugün gündemde. İlginç değil mi?
Eskiden “bilim kurgu”nun alanına giren kimi konular da bir bakmışsınız bilimsel toplantılarda konuşuluyor: “Gün gelir robotlar insanlardan daha akıllı hale gelirler mi?”, “Bizi yönetmeye başlarlar mı?”, “Dünyada insandan önce endüstrileşmiş bir uygarlık yaşadı mı?..”
Ne oluyor? Ütopyalar ya da distopyalar çağına mı giriyoruz?
Nereden çıktı şimdi bu konular diyeceksiniz.
Çünkü Karaburun’da geleneksel hale gelmiş ütopyalar toplantısı başlıyor yine.
Bu toplantıların fikir babası Savaş Emek’ti. Bana “Ütopyalar konferansları düzenlemeye başlıyoruz. Ne diyorsun” dediğinde, sanırım 1993’tü, hiç şaşırmamıştım. “Harika olur” diye karşılık vermiştim.
Türkiye’de yeşil harekete damgasını vurmuş, çevre ve ekoloji hareketinin öncülerindendi Savaş. Müthiş bir insandı. Hani vardır ya öyle insanlar: Asla enerjisi tükenmeyen, en umutsuz zamanlarda bile umudunu yitirmeyen, mücadeleden vazgeçmeyen insanlar… Onlardandı. İnsanların yaşamlarına dokunurdu. Umut verirdi, inatçıydı, dostumdu. Dört yıl önce yitirdik Savaş’ı. Fakat onu sevenler, geleneksel hale gelen ütopyalar toplantılarını sürdürüyorlar. Karaburun Belediyesi toplantılara destek veriyor.
Ütopyacılar hoş bir web sayfası hazırlamışlar (www.dagarcikturkiye.com). Sayfanın yönetmeni Enis Musluoğlu.
Birbirinden ilginç konular var yine:
“Tarımda yapay zekâ”, “Yapay zekâ doğadan öğrendiklerini uygulayabilir mi?”, “SiberFeminizim”, “İnsansız Ütopya”, “Yapay Zekâ ve Sağlık”, “Dijital Ekonomi”, “Yapay Zekâ Fırsat mı, Tehdit mi?..”
“24. Ütopyalar Toplantısı”nın sloganı Don Kişot insansız ütopyaya karşı”.

***

Keşke sen de aramızda olsaydın Savaş. Son zamanlarda seni tanıyan insanlardan hep aynı şeyi duyuyorum. “Savaş’ın sohbetini özledim” diyorlar. Özlüyoruz seni.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Önce Cumhuriyet! 9 Eylül 2018
İklim için ses ver! 2 Eylül 2018
Özel yaşamın sonu mu? 26 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları