Güray Öz
Güray Öz guray@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

Habercinin ölümü

26 Haziran 2015 Cuma

Cüneyt Arcayürek, Cüneyt Abi’yi başka türlü anmak mümkün değil. Belki ikinci bir özellik eklenebilir; haber söz konusu ise kimseyi dinlememek, hiçbir engel tanımamak. Öyleydi Cüneyt Abi. Kimileri Demirel’in Basın Danışmanı olarak geçirdiği yılları kitaplarında bütün çıplaklığı ile anlatmasını yadırgadılar; vefa duygusuna aykırı buldular. Görüp anladıklarını, siyasal hayatı derinden etkileyen olayları, tutumları yazmasını kendi tuhaf etik anlayışlarına sığdıramadılar. Anılarda olup bitenlerin yalnızca iyi yanları anlatılmalıydı. Habercinin, gazetecinin halka olan borcunun daha önde geldiğini bilemediler.

***

Oysa Cüneyt Abi’nin en iyi bildiği konuydu bu. Onun için gazeteciliğin tanımı saklı olanın, halktan gizlenenin, bedeli ne olursa olsun halka anlatılmasıydı. Cumhuriyet gazetesinin Yayın İlkeleri hazırlanırken okuduğu taslakta en çok bu konu üzerinde durmuş, “kamu yararı” ilkesinin en geniş yorumunun ilkelerde yer alması gerektiğini söylemişti. İnsanların gizlice dinlenmesini ahlakdışı buluyordu; ama ortaya çıkan gerçeklerin halktan gizlenmesini de ahlakdışı, gazetecilik ilkelerine aykırı buluyordu.

***

Son günlerinde siyasal çalkantıların içinde yazdığı yazılar da gerçeklere hep tek yönlü bakanları şaşırttı. Seçimlerle ilgili öngörülerinde yıllar boyu mücadele ettiği hukuksuzlukların sona ermesi için HDP’nin barajı geçmesi gerektiğini yazması, olaylara, gelişmelere analitik bakmayı bilmeyenleri belki de üzmüştür. Cüneyt Abi ise gerçeğin bütün boyutlarını görmüş, sonuçları tahmin etmiş, bir çıkış kapısının aralanabileceğini sezmişti. Ne yazık ki seçimler sonuçlandığında bilinci kapalıydı ve öngördüğü sonuçların gerçekleşme şansının ortaya çıktığını göremedi.

***

Şimdi o şansın heba edilmekte olduğunu görseydi, hiç kuşku duymuyorum, yazılarında ateş püskürecek, fırsatları heba edenleri ağır sözlerle eleştirecekti. Eleştirilerinde hiç kimseyi dinlemediğinin, hiç kimseyi kayırmadığının tanığıyız. En son hastaneye yatmadan önce gördüm Cüneyt Abi’yi. Adliyeden geliyordu. Hakkında açılmış soruşturmalardan biri nedeniyle ifadeye çağrılmıştı. Ayaküstü konuştuk. Kallavi kelimelerle süslediği kısa bir politik durum tahlili yapmış, yine benzer kelimelerle iktidar sahiplerini tarif etmişti. Umutluydu yine de.

***

Ölümlerden sonra genellikle çekip gidenle ilgili kişisel anılarımızı anlatır, bir anlamda kendimizi de gidenin değerinin içine katmaya, ondan bir parçayla kendi hayatımızı anlamlandırmaya çalışırız. Sevgimizin, saygımızın gidenle ilgili anılarımız aracılığı ile dönüp bize bulaşmasını isteriz. Masumdur bu istekler. Yeter ki yalan dolanla süslemeyelim, uzatıp tadını kaçırmayalım. Cüneyt Abi ile aramızda 20 yaş var. Aynı gazetede, aynı kurulda çalışmış olma onuruna sahibim ve haberciyi dinleme şansına eriştim. Uzun gazetecilik yıllarının deneylerini yazarak bize bırakmış olmasının değerinin bilinmesini isterim.

***

Çok yazdı; kırkı aşkın kitabı var. Üzerinde çalıştığı, yarım kalmış kitapları olduğunu da biliyorum. Dediğim gibidir; onun kuralı, hiçbir şeyin halktan gizli kalmamasıydı. İlkesi kamu yararıydı. Öfkeli ve hırçın bir gazeteci, ödün vermez bir haberciydi. En iyisi habercilikte onun izinden gitmektir. Genç gazetecilerin onun yazdıklarını okurlarsa çok şey öğrenebileceklerinden eminim.
Çünkü onlarda yalnızca anılar değil gazetecinin haberle derin aşk ilişkisi, gazeteciliğin nasıl bir şey olduğu yazılıdır; gazetecinin, habercinin, ödün vermez muhabirin dört boyutlu ve çok renkli fotoğrafıdır o kitaplar.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Sondan Bir Önceki 7 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları