Güray Öz
Güray Öz guray@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

‘Gördüğü Lüzum Üzerine’

11 Mart 2015 Çarşamba

Sistemin siyaset etme sınırlarını, modelini tek başına belirlemekte kararlı olan Cumhurbaşkanı, siyasetin tepe noktasında bulunanlardan gelen en küçük itirazları bile elinin tersiyle itiyor. Dediği dediktir; bir planı var, bu planın hiçbir şekilde gölgelenmesini istemiyor. Başbakan, eski Cumhurbaşkanı, AKP’nin kurucu üyeleri artık siyaset etmekten, siyaseti belirlemeye çabalamaktan vazgeçmelidirler.
Herhalde bu durum en son MİT’ten siyasete geçiş yapmak isteyen en üst düzey bürokratın eyleminin yüzgeri edilmesiyle daha da anlaşılmış olmalıdır. Aday adaylığından vazgeçtiğini açıklayan ve hızla MİT Müsteşarlığı’na geri döndürülen Hakan Fidan’ın mektubunda yer verdiği “gördüğüm lüzum üzerine” sözlerini “gördüğü lüzum üzerine” diye okumak gerekmektedir.

***

O neyi gerekli görürse o. Bu kadar. Bu durumun iktidar olmak, hükümet etmek, siyaset yapmak, tümünün bir ifadesi olarak yönetmekle ilişkisi üzerinde durmakta yarar var. Sosyalist literatürün sık ve genellikle umut yaratsın diye kullanılan klişelerinden birisi “yönetmek ve yönetilmek” üzerinedir. Kabaca; “üsttekiler yönetmekte zorlanıyor, alttakiler yönetilmek istemiyorlarsa toplumsal değişimin çanları çalıyor” anlamındadır. Abartmaya gerek yok; böyle bir durum söz konusu değil. Ama tek başına yönetmeye kararlı, iktidarını kalıcı kılmak için her yolu deneyeceğini, içine sığmadığı yasaları by-pass edeceğini, ettiğini pek çok kez göstermiş olan Cumhurbaşkanı da artık zorlanıyor.

***

Seçimler yaklaştıkça planların aksayan yanları ortaya çıkıyor. Her adımı önceden belirlediğini düşünen, “konspiratif bir siyaset anlayışı” ile hareket eden Erdoğan, beklemediği adımlarla, hoşlanmadığı sürprizlerle karşılaşıyor. Seçimler yaklaştıkça bu sürprizlerin artacağı öngörülebilir. Muhalefet partileri her ne kadar çizilmiş olanın dışına çıkma konusunda Erdoğan kadar cesur değiller, sisteme sadakat konusunda daha muhafazakâr iseler de kısa sürede yaşamsal bir durumla karşı karşıya kalacaklarını anlayacaklardır.

***

Bu arada Haziran Hareketi’ne yöneltilen “ne oldu, bir seçim yapamadınız, seçimde kimi destekleyeceğinize karar veremediniz” türünden eleştiriler de durumun tam olarak anlaşılamadığını gösteriyor. Bu seçimler görece istikrarlı dönemlerin seçimlerine benzemiyor ve benzemeyecek. Seçimin iki güçlü partisi CHP ve HDP sisteme ve pazarlığa endeksli bir tutumdan kendilerini kurtarmadıkça bekledikleri sonuçları alamayacaklardır. Haziran Hareketi ise henüz rüşeym halindeki farklı bir örgütlenmenin adıdır ve kendisini bu seçimlerle tanımlamadığı anlaşılıyor.

***

Kimileri bunu anlamsız buluyor. “Bu kadar yaşamsal olduğu bilinen ve söylenen bir seçimde ne yapacağını söylemeyen bir siyaset nasıl olacak da siyasette ağırlık kazanacak” diyenler düz mantığın ikna ediciliğine güveniyorlar. Bu hareketi izleyenlerden birisi olarak anladığım şudur: Seçimleri önemseyen ama sisteme bağlılığı esas alan ya da “hem muhalefet eder hem pazarlık yaparım” diyenleri anlamakta zorlanan Haziran Hareketi, seçime eylemli bir katılımı, demokratik bir müdahaleyi doğru buluyor. Bu tutumun söz konusu iki partiye de zararı değil yararı vardır.
Sistemi otokratik İslamcı bir rejimle yönetmek isteyenler sessiz bir sandık istiyorlar. Yeteri kadar güçlü değiller, güçlü olsalardı demokratik eylemlerden korkmazlar, valilere sıkıyönetim yetkisi vermezler, yasası çıkmadan İzmir’de uygulamaya kalkmazlardı.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Sondan Bir Önceki 7 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları