Feyzi Açıkalın

Birden fazla Vietnam

19 Aralık 2024 Perşembe

Sözcüğün aslı olan ‘Ho ho hoşi min/bir iki üç/daha fazla Vietnam/Ernesto’ya bin selam’ sloganının atıldığı zaman diliminde üniversitedeydim. Ho Chi Minh’in ne denli büyük bir lider olduğunu bilmediğim yıllardı. Ne yazık ki Vietnam’ın babası Ho Chi Minh savaşın kazanıldığını görmeden ölecekti. Amerika’nın Vietnam savaşını kaybettiğini ODTÜ ikinci yurdunun televizyon odasındaki TRT yayınında, 17 Mayıs 1975 günü öğrendim. İsmail Cem İpekçi’nin genel müdürü olduğu özgürlükçü TRT kurumunun, Vietnam’ın savaşı kazanışını coşkuyla haberleştirmesini bugün gibi anımsıyorum…

Vietnam’ın sonraki yıllarda filmlere konu olacak gerilla savaşı Amerika’yı pes ettirmişti. Ama bence Amerika’ya asıl kaybettiren sanatçısı, sporcusu, yazarı, bilim insanı ve siyasetçisiyle ülkede savaş karşıtlığı oluşturan muhalefetin yükselmesiydi. Amerika kendi pisliğini yine kendisi temizlemişti. Bundan sonrasını yani oralarda neler olup bittiğini filmlerden, kitaplardan öğrenecektik.

İnsanın, Vietnam’ın da aralarında olduğu ‘gelişmekte olan’ diye anılan ülkelere yaptığı gezilerde, ülkesi Türkiye’yle her daim koşutluk kurması kaçınılmaz oluyor. ‘Amerika’nın, daha öncesinde ise Fransa’nın Vietnam’da ne işi vardı?’ sorusuyla başlayan irdelemeler her alanda sürüyor. Örneğin, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu lideri Mustafa Kemal Atatürk’ün ‘misakı milli’ yani sınırları belirlenmiş vatan toprağı içindeki bağımsızlığı koruma anlayışı Hindi Çini denen yarımadada nasıl işlemişti? Ho Chi Minh de bugünkü Türkiye liderinin benzeri söylemleriyle “Vietnam Vietnam’dan daha büyüktür. Ufkumuzu 331 bin kilometre kareyle sınırlandırmayız!” diyerek mi savunmasını komşu ülke Laos’ta kurmuştu? Laos ülkesi her sekiz dakikada bir olmak üzere dokuz yıl boyunca bu yüzden mi bombardımana uğratılmış, halen dünyanın en fakir ülkelerinden biri olarak kalmıştı?

Vietnam dünya gözüyle görüldüğünde, Fransa’nın 1945 yılına kadar süren işgalinin tamamen hammadde sömürüsüne dayandığı anlaşılıyor. Ne yazık ki Fransa, Britanya gibi emperyalizmin kitabını yazmış bir ülkeden farklı olarak kolonyalizmini, bulunduğu coğrafyayı geliştirmek üzere kullanmamış, bir ölçüde de olsa Vietnam’ı geliştirmemişti. Bu yüzden yalnızca, o dönemin incelikli Fransız mimarisini içeren yapı stoğu ile varlığını sürdürüyordu. Bir de nitelikli restoranlardaki Fransız yemeğiyle…

Okyanuslarla belirlenmiş sınırlarından dokuz bin kilometre öteden gelen Amerika’nın en büyük derdinin ise ‘Komünizm tehlikesini bertaraf etmek!’ olduğu anlaşılıyor. Bunun için de Vietnam içinden işbirlikçi siyasi liderleri bulup çıkarmayı ihmal etmemiş. Sonunda işi bitince kapı önüne koyduğu, kırmızı hatlı telefonuna yanıt bile vermediği Devlet Başkanı Diem gibilerini! İnsan merak ediyor; ABD kendi halkına Vietnam işgalini ‘milli güvenlik’ politikaları gereği olarak mı sunmuştur? Belki de dünyanın jandarması olarak, komünizm tehlikesine karşı milli sınırlarını aşıp, ‘dünya güvenliği’ gerekçesini dillendirmiştir. Ülkesinin silah sanayisini bu yolla ihya etmiş, seçmenini konsolide etmiştir.

ABD komünizm tehlikesine karşı silahlandırdığı faşist çetelerden başka, siyasal dinciliği de ülkede yükseltmiş midir? Siyasal İslam benzeri bir ‘Siyasal Budizm!’ sözü insana tuhaf geliyor ama 1946 yılında Truman döneminden başlayarak, aynı bizim ülkemizde yapıldığı gibi komünizmin ‘Allahsız’ olduğu söylenerek savaşım bu yolla da sürdürülmüş. Devamında Başkan Nixon döneminde de Budizm komünizm tehlikesine karşı kullanılmış. Varlığı günümüze ulaşmış koskoca CIA binalarından örgütlenme sağlanmış. Karşılığında da Kızıl Khmer gerillaları Budist rahipleri cezalandırmış! Sonuçta Budizm’le sürdürülen iş birliği, Budizm’in bir cihan dini olarak yaygınlaşacağı söylemini içermediği için(!) tutmamış…

Bugünlerin Vietnam’ı artık çok farklı. Ülke her ne denli bir sosyalist cumhuriyet olsa, kırsalda daha yoğun olmak üzere her yerde kızıl yıldız ve orak çekiçli propaganda bayraklarıyla donatılsa da serbest piyasa ekonomisiyle yönetiliyor. Ucuz ve emek yoğun iş gücünün müthiş sömürüsüyle gelişen bir ekonomileri var. Sosyalist rejim dünya kapitalistlerini ülkeye yatırım yapmaya çağırıyor. Ho Chi Minh ve Ha Noi gibi büyük şehirlerde yükselen müthiş rezidanslar ve batılı tüketim merkezleriyle, kentin yol ve kaldırımlarını dolduran halkın yaşamı tezatlıklar oluşturuyor. Rejim, kırsaldaki halkına büyük suç işlememek kaydıyla şehir merkezlerinde ürünlerini sergilemelerine, toplu taşımanın olmadığı caddelerde motosikletlerini kuralsızca sürmelerine göz yumuyor.

Kırsalda ise ‘toprak işleyenin yani halkındır, halkı ise devlet temsil eder!’ kuralı uygulanıyor. Eğitimin zorunlu olmadığı, hatta paralı olduğu ülkede iş gücüne katılanlara tarım olanağı sunuluyor. Çok evrensel bir söylemle halk çalışmak için yaşamıyor, yeterince sakin yaşamak için çalışıyor. Yavaş yaşamın bir göstergesi de her ortamda kurulmuş hamaklarda sallanan insanlarda görülüyor. Covid-19 hastalığı salgını döneminde sıfırlanan turizm sektörü, ülkemizde olduğu gibi yine en çabuk nakde dönüşen yaşamsal gelir kalemi son iki yılda hızla yükseliyor.

Vietnam’ın vazgeçilmezleri var. Bunlardan ilki vatan toprağını hiçbir koşulda yabancıya satmamak! Yabancı konut alabiliyor ama toprağı asla… İkincisi ise ülkelerinin kurucu babası olarak andıkları Ho Chi Minh’i tartışma konusu yapmıyor, onun çizdiği yoldan ayrılmayı asla düşünmüyorlar. Bir de hafif Budizm, Hinduizm ve Kaodaizm gibi basitçe ve rahatlıkla günlük yaşamlarına uyarladığı dinsel inançlarıyla huzur içinde yaşıyorlar. Dünyanın bir ucundaki, sekiz bin kilometre uzaklıktaki Vietnam’dan alınacak dersler var…

 

 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Birden fazla Vietnam 19 Aralık 2024

Günün Köşe Yazıları