Feyzi Açıkalın

İnsanın ardından nasıl yazılır?

02 Temmuz 2020 Perşembe

İnsanın “ardı” ölüm, ondan daha gayrısı yok… En azından benim için ölüm, bir varoluşun sonlanması…

Dolayısıyla, iyisi ya da kötüsüyle “ardından anılmayı” doğal saydıracak bir sonlanış ölüm… 

Bu konudaki “anma” yazılarının üstadı İlhan Selçuk’tu. Dramatik sözcükler kullanmadan, yalnızca kaybedilenin değerini ortaya koyan, başkalarını da onun ardılı olmaya çağıran yazılar kaleme alırdı.

Az kelimeyle içinizi sızlatır, yüreğinizi dağlar ya da ironin lezzetini ağzınıza çalardı. Ardından yazı kaleme aldığı o insanı iki paragrafla yakalamanızı sağlar, tanıyamadığınıza hayıflandırırdı.

İlhan Selçuk da düşünmüş müdür, kendisinin arkasından neler yazılacağını, nasıl anılacağını? Hiç istemezdi herhalde, Antik Mısır’dan Orta Doğu halklarına miras kalan çığlık çığlığa dövünme ritüellerini…

Ya da yine Antik Roma’da olduğu gibi karnaval eşliğinde gitmeyi! Kortejin ardından giden Archimime’nin onun jest ve mimiklerini taklit ederek karekterini yaşatma gösterisini…

İslamiyet öncesi Türk geleneğindeki şamanları gözü tutardı muhakkak. “Sığıtçı” denen, yas tutma görevini profesyonelce üstlenen bir kadına denk gelseydi, ne derdi ki?

Sahi, insan ne ister arkasından? Kendisi bilemeyeceğine göre ölümünden sonra yazılacakların, söyleneceklerin kime, nasıl bir yararı olabilir? 

Ardından yazılan, söylenenlerin yalnızca ailesine ve onu sevenlerine iyi ya da kötü bir miras olarak kalacağı aşikardır. Ama galiba en değerlisi, eğer yazılanlar olumluysa toplumda bir iz bırakabilmiş olarak anılmak isteğidir. 

Asıl soru, bu anmayı kimin yazıya ya da söze dökeceğidir. Göçmüş olan fani yetkin bir kalemi mi arzulamıştır yoksa onu en iyi tanıyanı mı? Onu en iyi tanıyan yanında olan mıdır, onunla yoğunluklu yaşayan mı?

Kalitelerini, güçlü yanlarını, düşkünlüklerini, zayıflıklarını, zaaflarını ille de dökmek  gerekir mi? Yoksa toplumda nasıl kabul görmekte olduğunu yansıtan, genel geçer bir vasat yazı ile mi idare edilsin ister?

Yaşamının toplamını söze, yazıya dökecek birisini bulmak zor olacağına göre, hangi zaman birimine ait nitelikleriyle, davranışlarıyla anılmayı yeğ tutar?

Bir başka soru: İnsan neden yaşadığı sürece övgü ya da sövgüyü göğüslemek yerine, yok oluş sonrasına bırakır? Neden o tatmini ya da hesaplaşmayı sağlığında yaşamak istemez. Bu anlamda cesur yaşamaz?

Bence her insanın ölümü sonrasında bir yas tutucuya ihtiyacı vardır. Arkasında bıraktıklarını derleyip toparlayan, onun toplumdaki yerini doğru belirleyip, en azından o kuşağa aktarabilen ağzı laf yapar bir bilen olmalıdır.

Roma’nın soylu sınıfının cenaze ritüellerindeki çalgıcıları değil de, yoksullarınında olduğu gibi, yanık flüt üfleyen tekil yas tutucuları istemeli insan. En azından doğru notaları basabilen…



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları