İlhan Usmanbaş 103 yaşında

25 Eylül 2024 Çarşamba

Kesinlikle çok yaşamak marifet değil. Aklı başında yaşayabilmek, nezaketini koruyabilmek, yaşamla bağını kopartmamak ve kendinden gençlerin hep ilgi odağı olabilmek önemli. 28 Eylül’de 103 yaşına basacak olan değerli bestecimiz, hocamız, sevgili İlhan Usmanbaş gibi, dostları ile sohbet edebilmek, espriler yapabilmek hatta bazı sessiz anlarında “Acaba hâlâ bir şeyler mi besteliyor?” merakını uyandırabilmek.

Ben İlhan Bey için üç ayrı kitap yazmıştım. Sevda Cenap Vakfı’ndan çıkan “Yeninin Peşindeki Bağdar” (1994); YKY’den çıkan “İlhan Usmanbaş/Ölümsüz Deniz Taşlarıydı” (2000);  yine YKY’den çıkan ve iki CD ekinde sesini ve yapıtlarını içeren bir başka versiyon (2011). İlhan Bey bu son kitabımızın imza gününde bir kitap da bana imzalamıştı: “Sevgili Evin, İlhan Usmanbaş diye birini tanımıyorum. Kitabı okuduktan sonra belki tanırım (25/2/2011)”.

Değerli eşi opera sanatçısı soprano Atıfet Usmanbaş ile bir süre önce Ayvalık’taki evlerini Darüşşafaka’ya bağışlayıp Darüşşafaka Maltepe Rezidansı’na taşınmışlardı. Kendilerini hem rezidans yetkililerine hem de yıllardır onların kızı gibi olmuş yardımcıları Nihal Yıldız’ın emin ellerine teslim etmişlerdi. Atıfet Hanım 3 Şubat 2022’de ilk COVID kurbanlarından oldu. 74 yıl birlikte yaşamışlar, birbirlerinin üstüne titremişlerdi. Atıfet Hanım 25 yıl boyunca genç kuşak operacıları eğitmiş, aralarında Zehra Yıldız (1956-1997) gibi Avrupa’nın nice sahnesinde üne kavuşmuş sanatçılar yetiştirmişti. İlhan Bey bu büyük acıyı nasıl atlatır, diye kaygılıydık. Ama o, yaşının verdiği olgunlukla, Hasan Uçarsu, Özkan Manav, İpek Mine Sonakın, Mehmet Nemutlu, Ahmet Altınel ve Kıvılcım Yıldız gibi öğrencilerinin onu sık sık ziyaretleriyle ve güçlü mantığının elverdiği ölçüde dayandı.

‘KEŞKE 110 YAŞIMDA OLSAYDIM’

İlhan Bey bir besteci, bir eğitimci olduğu kadar bir bilge, hatta bir filozoftur. Ayrıca Öztürkçeyi çok güzel kullanır. Şiire meraklı olduğu için de şiirle müzik bağdaşması üstüne birçok panele katılmış, yazılar yazmıştır. Örneğin Adnan Benk, Edip Cansever, Tuğrul Tanyol, Çağdaş Eleştiri dergisinde onun müziğini sorgularlar. “Sen besteciliğe başladığında önceki kuşak (Türk Beşleri) Batı müzik geleneğini sürdürüyordu. Ne oldu da sen ve bazıları bu gelenekten koptunuz? 12-ton, dizisellik ve raslamsallığa yöneldiniz?” Usmanbaş şöyle yanıtlar: “Bizden öncekilerin kullandığı gereci benimsemek bizler için dünyaya kapanmak demekti!”

Onunla yaptığım bir söyleşimize şöyle başlamışım: “Bugün 1 Aralık 1999. Bir çağı kapatıp yenisine başlamamıza birkaç gün kaldı. Bundan yüzyıl önce, bugünlerde, özellikle müzik dünyasında bir ‘çağ sonu duyarlılığı’ yaşanmış. Sizce bu yüzyıl biterken de benzer coşku yaşanıyor mu?”

Usmanbaş’ın yanıtı: “Keşke 110 yaşımda olsaydım o zaman hem 1900’lerden önceki yılları yaşamış olurdum hem de şimdi 2000’lerden öncekini. Belki 1900’lere gelirken yaşanan duyarlılığı, bugün başka şekilde tanımlamak lazım. Ben böyle hızla bir yere girmemizin pek farkında değilim. Etrafımdaki aşağı yukarı 70 yaşını aşmış bestecilere de bakıyorum. Acaba yeni gelen hareketlerden çok mu yakınıyorlar? Acaba bu insanlar yanlış bir yere mi gidiyor, diyorlar? Hayır öyle bir şey de yok. Mesela Brahms epey yakınıyordu: Artık müziğin aslı yok oldu, yanlış şeyler geldi diye. Şimdi 1990’ların sonundayız. Yeni bir şeyler olacaksa 1990’ların başında başlamış olması lazımdı. Benim kuşağımdaki besteciler, Boulez, Ligeti, Xenakis, Stockhausen gibi, hiç böyle yakınmıyorlar. Öyle anlaşılıyor ki çok daha rahat bir 2000’e doğru giriyoruz.”

ŞİİRİN İÇİNDEKİ MÜZİK

Ben radyoda “Çağdaş Müziğin Öncüleri” başlıklı program dizisini hazırlarken aynı stüdyoda benden önce Usmanbaş da “Çağlar Boyu Müzik” dizisini hazırlıyordu. Bir gün stüdyonun kapısında karşılaştık. Ne kadar heyecanlandığımı anlatamam. Bir çırpıda şöyle dedim: “Stüdyo bir çağdaş müzik programından bir başka çağdaş müzik programına geçiyor.” Sakin bir sesle beni düzeltti: “Evet bir çağdaş besteci ama programı tüm çağları kapsıyor.” Hâlâ bana o karşılaşmamızı anlatır İlhan Bey. O sıralarda onun Behçet Necatigil, İlhan Berk ve Ece Ayhan’ın dizelerinden kaynaklanan besteler yapması beni çok etkilemişti. Şiirin içindeki müziği yeniden müzik olarak yaratıyordu. Ne rastlantı ki sadece birkaç ay önce ben de Nâzım’ın Salkım Söğüt şiirini bir müzik yapıtı olarak inceleyip Yeni Dergi Deneme Ödülü’nü kazanmıştım. Bir süre sonra Usmanbaş ile Soyut dergisi (sayı 102) için bir söyleşi yaptım. Bu benim için yıllarca sürecek radyo, gazete, dergi ve TV söyleşi dizilerimin ilki olacaktı.

Şimdi gelelim son soruya: Acaba 2024-2025 sezonunda 103 yaşındaki Usmanbaş’ın hiçbir yapıtı, hiçbir orkestramızın programına alındı mı? Alınmadıysa nice modern eser çalan orkestralarımız Usmanbaş’ın yapıtlarını “Dinleyici tutmaz” kaygısıyla mı çalmıyor? Oysa Usmanbaş bir besteci olduğu kadar bir filozoftur. O hayattayken orkestra şeflerinin rezidansa gidip kendisini tanımasını öneririm.

Nice sağlıklı yıllara sevgili İlhan Hoca’m.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Yeni mevsime bakarken 11 Eylül 2024

Günün Köşe Yazıları