Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
Kıbrıs Meselesi Artık BOP'un Bir Parçasıdır
“Kıbrıs sorunu” bugün Büyük Ortadoğu Projesi’nin (BOP) bir parçası haline gelmiştir. Kritik bölgelerdeki Arap ülkeleri, Türkiye, İran ve Kürdistan yeniden (ve yeni) dizayn edilirken Kıbrıs adası da bunun içindeki yerini almıştır.
\nTürkiye’ye biçilen rol ile “Kıbrıs meselesi” bir bütünün ayrılmaz parçaları durumundadır. Ancak bilinmesi gereken önemli gerçek şudur: Kıbrıs adasının (ve meselesinin) ABD ve AB açısından stratejik önemi giderek artmaktadır. Hatta dünyaya açılan Çin ve Rusya’yı da kısmen de olsa, dahil etmek gerekir:
\n- Çin bölge petrolüne ve doğalgazına ihtiyaç duyduğu için,
\n- Rusya ise “rakip bir enerji bölgesi olarak” konu ile doğrudan doğruya ilgilidirler.
\nBir tarafta 1990 sonrasında küresel güçlerin “yeni Türkiye politikası” bulunuyor.(*) Öte yanda da Türkiye’nin (ve Ankara hükümetlerinin) politikaları ve uygulamaları var.
\nAnkara hükümetleri açısından bakıldığında Kıbrıs’a yönelik uygulamalar Erbakan Hükümeti hariç, hiç değişmeden az çok aynı çizgiyi sürdürmüştür:
\n1) Turgut Özal döneminde Türkiye AB’ye dış ticaret politikaları (gümrükler) yoluyla bağlanarak yumuşak geçiş başlatıldı.
\n2) 1994’te AB, KKTC’ye iktisadi ambargo uygulaması getirdi. Çünkü 1 yıl içinde Türkiye gümrük birliği ile tek yanlı olarak bağlanıyordu. AB Komisyonu üyesi Sir Leon Britton o tarihte hazırladığı raporda, “Gümrük Birliği anlaşması ile Kıbrıs sorununu çözebileceklerini Brüksel’e müjdeliyordu.” Çünkü Ankara, bu yolla kıstırılıyordu.
\n3) 1995’te gümrük birliği anlaşmasını Tansu Çiller hükümeti imzalarken imzadan bir hafta önce AB Konsey Başkanlığı, “Biz Rum kesimini Kıbrıs Cumhuriyeti olarak AB’ye alacağız” açıklamasını yapıyordu.(**)
\nTürkiye’nin adadan tasfiyesi, Türkiye-AB sürecine endekslenmiş oluyordu.
\n4) Aralık 1999’da Ecevit koalisyon hükümeti döneminde Türkiye-AB’ye göstermelik aday ülke yapılırken anlaşma metnine Kıbrıs ve Ege koşulları da monte ediliyordu. Oysa Ecevit imzadan önce hiçbir koşulu kabul etmeyeceğini kamuoyuna açıklıyordu. Ancak üzerindeki baskılar sonucu koşullar kabul ettirildi. Endekslenme perçinleştiriliyordu.
\n5) 3 Ekim 2005’te Erdoğan hükümeti AB ile AB sürecindeki çerçeve anlaşmasını imzalarken masanın öbür tarafında yalnız Yunanistan değil artık Rumlar da oturuyorlardı. Kısacası Rumlar, Kıbrıs Cumhuriyeti olarak Almanya, Fransa ya da Avusturya’dan farksız bir konuma gelmişler ve kedi fare oyununu oynamaya hazırlanıyorlardı.
\nOscar Wild’ın dediği gibi, “Düşen çığda hiçbir kar tanesi kendisini, olan bitenden sorumlu tutmaz.” Bugüne kadar hemen hemen bütün hükümetler, geldiğimiz noktadaki sorunların derinleşmesine meydan vermişlerdir.
\nKürdistan ve Kıbrıs
\n2003’te Irak’ın işgali ile başlayan ve bugün Arap uyanışı olarak yayılan ve derinleşen süreç yalnız Arap ülkeleri ve İran’ı değil,“Kıbrıs meselesini” de etkilemektedir. Kıbrıs adası ve Türkiye de olaya dahil edilmektedir.
\nABD siyasi organlarında, TSK’nin KKTC’den çekilmesi konusunda yeni kararlar çıkıyor ve baskılar genişliyor.
\n1990 sonrasında AB’nin başlattığı girişimlere ABD de dahil oluyor. Adanın BOP çerçevesinde ABD-AB ortak üsler bölgesi olması süreci içine girilmiştir. Hatta NATO’nun da buna dahil olması söz konusu. KKTC’deki kolordu NATO’ya devredilerek askeri sorunun yumuşak geçişle çözülebileceğini düşünenler yok değil.
\nArtık Kuzey Irak, Suriye ve Güneydoğu’daki olaylar ve yeni yaşanan gelişmeler bir bütünün parçalarıdır. Kıbrıs adası da bundan ayrı düşünülemez. Türkiye’nin “Kıbrıs sorunu”nu bu büyük resim içinde düşünmek gerekir.
\nKıbrıs konusunda Ankara’nın yıllardır çizdiği zikzaklarda bütün hükümetlerin dahli oldu. Ancak 2003’te Irak’ın işgalinden sonra BOP uygulaması hızlı bir sürecin içine sokuldu. Güneydoğu, Suriye ve Kıbrıs meseleleri birlikte yürütülmeye başlandı. Annan Planı alelacele onaylandı. Ankara (ve Türkiye) için bugün artık esas konu, KKTC’nin varlığının sürdürülüp sürdürülemeyeceği meselesidir.
\nBirleşik bir Kıbrıs, KKTC’nin yerini Kıbrıs Türk Topluluğu’nun (cemaatinin) almasından başka bir sonuç getirmez. Bu durum ise 1960 Londra ve Zürih anlaşmalarından çok geride bir azınlık statüsü anlamına gelir. Kıbrıs Türkleri, Batı Trakya Türklerinin durumuna düşmüş olurlar.
\nBaşbakan Erdoğan’ın 20 Temmuz’daki KKTC ziyaretinde yaptığı açıklamalar, benim uzun yıllardan beri bu köşede savunduğum görüşleri bile aşan bir düzeyde. Umarım bu taahhütler hükümetin uygulamalarına da yansır, bekleyip göreceğiz.
\n\n(*) Batı’nın Yeni Türkiye Politikası, Cumhuriyet Yay, 2009.
\n(**) Türkiye’nin Askersiz İşgali, Hayatım Avrupa Cilt 3, Cumhuriyet Yay, 2009 içinde bu konu bütün ayrıntıları ile ortaya konmuştur.
\n\nYazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- CHP'li Günaydın'dan Bakan Tekin'e tepki!
- Yeni Doğan çetesi davasında çarpıcı itiraflar
- Canlı tarih müzesi Hisart 10. yılında!
- Teğmenler Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk ediliyor
- Tarihçi Yusuf Halaçoğlu'ndan şok iddialar
- TBMM'de 'Etki Ajanlığı' düzenlemesi tartışılacak: Amaç m
- Pera Palas'ta Atatürk Müze Odası
- İmamoğlu’ndan 10 Kasım paylaşımı!
- Donald Trump'ın yeniden başkan olması dünya ekonomisini
- Ege'nin Gündemi'nde bu hafta!
En Çok Okunan Haberler
- Saadet'te yeni genel başkan belli oldu
- Kriminal raporun ayrıntıları ortaya çıktı
- İktidarın '25 Kasım' korkusu
- İstanbul'da aile katliamı
- AKP sayesinde bu düş de gerçek oldu!
- 4 kişiyi öldürüp intihar etti!
- 'Bu işin şakası yok, herkes ayağını denk alsın'
- Akalın'dan İYİ Parti'yi karıştıracak açıklama
- Gökçek döneminde belediyeden geçen karar pes dedirtti!
- CHP'li vekilden Masterchef Sergen'e tepki