Yanlış Beklentiler Mevsimi...

03 Eylül 2012 Pazartesi
\n\n\n

Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinde aradığı desteği bulamayınca Anlaşılan, yanlış bir beklenti içindeymişim demiş.

\n

BM Güvenlik Konseyi üyelerinin Suriye konusundaki tavırları, bu tavırların arkasındaki yapısal stratejik çıkarlar sır değil. Bu konseyin önüne konacak bir önergenin başına gelecekleri önceden bilmek olanaklı. Bu yüzden Davutoğlunun düş kırıklığı anlaşılır gibi değil.

\n

Bir vizyon sorunu

\n

Başbakanın ve Davutoğlunun samimiyetlerini sorgulamak istemem, ama son yıllarda dikkat çekecek kadar çok konuda yanlış beklentiiçine girmiş oldukları da bir gerçek. Ya bir vizyon yokluğu bu yanlış beklentilere yol açıyor ya da sahip olunan vizyon gerçeğe uymadığı için atılan adımlar beklenmedik sonuçlar yaratıyor.

\n

Başbakanın ve Davutoğlunun vizyon sahibi olmadıklarını ileri sürmek onlara haksızlık etmek olur. Geride kalan 10 yıla baktığımızda, güçlü bir ana vizyon, bu vizyona bağlı olarak eğitimden sağlığa, Kürt sorunudenen olgudan, kadın sorununa, oradan Ortadoğuda lider ülke konumuna yükselmeye kadar çok sayıda alt projenin işlemekte olduğunu görebilmek için siyasi analist olmaya gerek yok. Öyleyse diyorum, sorun vizyon yokluğundan değil, var olan vizyonun gerçek dünyanın dinamiklerine uyum sağlayamamasından kaynaklanıyor.

\n

Uluslararası jeopolitik konusuna, o bağlamda dile getirilen Anlaşılan, yanlış bir beklenti içindeymişim ifadelerine dönersem; AKP Türkiyesinin Avrupa Birliği üyeliği, Kürt açılımı konularında, Davutoğlunun da, komşularla sıfır sorun, küresel hegemona dayanarak bölgede güç yansıtma, Beşşar Esad Suriyesiyle yakınlaşma ve etkileme, stratejik derinlik sayesinde bölgede lider olma gibi konularda gerçekçi olmayan beklentilere girmiş olduğu kolaylıkla ileri sürülebilir.

\n

Bu listeyi daha da uzatmak olanaklı; ben, bu yazıda yalnızca küresel hegemona dayanarak bölgede güç yansıtma ve bölgesel liderlikiddiaları üzerinde durmakla yetineceğim.

\n

Küresel hegemona yaslanmak

\n

Bu dayanma ister istemez, stratejik vizyon birliğini ve dış politika hedeflerini ABDninkilerle senkronize etmeyi gerektiriyor. Böylece bölgede hegemon ile Türkiye arasında, Türkiyenin etkisini bir önceki döneme göre güçlendirecek bir sembiyoz ilişkisinin oluşması bekleniyor. Bu beklenti hegemonun bölgede siyasi coğrafyaları yeniden yapılandırma kapasitesinin olduğunu varsayıyor.

\n

Bu beklenti açısından da ilk sorun burada çıkıyor. ABDnin son on beş yıllık öyküsünde, gerilemekte olan bir hegemon olmanın ötesinde Somali, Afganistan, Irak, daha yakın zamanda Libya gibi yıkılmış, kaosa terk edilmiş ya da edilmekte olan ülkeler var. Kısacası, AKP Türkiyesi, dünyanın toplam askeri harcamalarının yüzde 45ini gerçekleştiren silah ihracatını bir yılda, 2011de, yüzde 300 artırabilen, ama düzen getirmeye gelince tek bir başarı örneği sergileyemeyen bir güce yaslanarak etkisini artırmaya çalışıyor. Peki başarılı olabiliyor mu?

\n

Dış politikasını hegemonun bölge politikasıyla uyumlu hale getirmek için gerekenleri yaparken AKP Türkiyesi bölgede önce, İsrailin çıkarları açısından kurgulanmış bir Şii Sünni kamplaşmasının içine çekiliyor, buna bağlı olarak da yakın komşusu Suriyeyle savaşmaya doğru sürüklenmeye başlıyor. Bu sürüklenmeye paralel olarak, AKP Türkiyesinin toplumsal dokusunun en önemli düğüm noktalarında, etnik ve mezhep farklılıkları bağlamında giderek büyüyen, hatta kapasitelerini aşan sorunlar yaşamaya başladığı görülüyor.

\n

Tüm bunlara karşılık ABD ve Avrupa basınının örnek ülke övgüleriyle öne sürdüğü Türkiye, ne Avrupa Birliği üyeliği, ne Mavi Marmara olayı ne de Suriye karasularında düşen uçak konularında, yaslandığı hegemondan güç yansıtmasına, sonuç almasına olanak sağlayacak bir destek alamıyor. Aksine her seferinde sergilendiği iktidarsızlık, AKP Türkiyesinin bölgedeki saygınlığının ve giderek etkisinin azalmasını getiriyor.

\n

Bölgesel liderlik mi?

\n

Bölgedeki son gelişmeler de Başbakana ve Davutoğluna Anlaşılan, yanlış bir beklenti içindeymişim dedirtecek yönde.

\n

BM Güvenlik Konseyinin Çin ve Rusya gibi iki güçlü ülkesinin desteğini arkasına almayı başardıktan sonra, ABDnin tüm yalnızlaştırma çabalarına karşın Bağlantısızlar Zirvesini 120 ülkenin, BM Genel Sekreteri Ban Ki-moonun ABDye rağmen katılmasıyla gerçekleştiren İranı tartışmayı bir başka yazıya bırakalım. Müslüman Kardeşler yönetiminde etkisini hızla artırmaya, hatta ABD açısından yeni örnek ve vazgeçilmez Arap ülkesi konumuna yükselmeye başlayan Mısıra kısaca bakalım.

\n

Mısırın bölgedeki etkisinin, Devlet Başkanı Muhammed Mursinin iç ve dış politika adımlarının, Müslüman Kardeşlerin uluslararası bir örgüt olmasının da yardımıyla artmaya başladığı görülüyor. Dahası Mursi Mısırın etkisini, bir hegemona dayanarak güç yansıtmaya çalışmak yerine, geçen haftalarda yaşanan beş gelişmenin işaret ettiği gibi hegemonla arasına mesafe koyarak, hegemonun etkisini dengeleyerek, Mısırın manevra alanını genişleten adımlar atarak artırıyor.

\n

1) Mursi, ordu üst kademesinde, ABDnin ilişki sürdürdüğü generalleri görevinden aldı. 2) Mursi, Sina Yarımadasında, Gazze İsrail sınırında 16 Mısır askerini öldüren Selefi militanlara karşı tankları da içeren geniş ve acımasız bir operasyon başlattı. Böylece hem radikalizme karşı olduğunu, devlet tavrı sergileyebileceğini gösterdi hem de Mısırı Sina Yarımadasına askeri olarak sokmuş, bunu da önceden İsraile haber vermeyerek, 1979 anlaşmasını delerek gerçekleştirmiş oldu. 3) Mursi, ilk yurtdışı gezisini, ABDnin davetine uymayarak önce Suudi Arabistana, sonra Çine yaptı. Mısır basınına göre Mursi Çinden 5 milyar dolarlık yatırım vaadiyle döndü. 4) Mursi, ABD ve Avrupanın aksi yönde baskılarına aldırmayarak Tahranda yapılan Bağlantısızlar Zirvesine katıldı. Böylece hem 1979dan bu yana ilk kez İranı eden ziyaret Mısır Devlet Başkanı olarak ABD ile arasına mesafe koyuyor, Sünni- Şii kamplaşmasını aşan bir yaklaşım sergiliyor hem de zirvede, Suriye konusunda aldığı tavırla ilkeli bir siyasi tavır sergilemiş oluyordu. 5) Mursinin zirvede açıkladığı Suriye sorununu çözmek için Mısır, İran, Suudi Arabistan ve Türkiyeden oluşan yeni bir temas grubu kurma önerisi, (Asia Timestan Kotsevin iddialarına göre, Türkiye katılmak istemiyormuş) bölge ülkelerinin yanı sıra Avrupa, hatta ABD basınında, son bir şans olarak, olumlu karşılandı, Mısırın bölgede vazgeçilmez ülke olduğu biçiminde yorumlandı.

\n

Tüm bu gelişmeler, AKP Türkiyesinin Osmanlı geçmişine dayanarak bölgede lider konuma yükseleceğine ilişkin beklentinin de gerçekleşmediğini, aksine Türkiyenin etkisinin gerilemeye başladığını gösteriyor.

\n\n


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları