Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
Ortadoğu Isınmaya Devam Ediyor (01.04.2013)
Bölgedeki siyasi hava ısınıyor. Ekonomik, siyasi, askeri ve kültürel boyutlarıyla devletler arası ekosistemi sarsacak yeni bir kriz mayalanıyor.
İki hafta önce pazartesi ve çarşamba yazılarımda bu konuya, yıkılan “imparatorluklar”, “devrilen çöp tenekeleri” benzetmeleriyle değinmiştim. Bu bağlamda, eski Japonya Savunma Bakanı Yurike Koiki’nin, Ortadoğu’nun siyasi ekosisteminin bozulmaya başlamasının arkasında, bölgede şekillenen bir “iktidar boşluğu var” (The Daily News, 28/03) gözlemini vurgulayarak devam edebiliriz.
Bu iktidar boşluğu şu üç vektörün bileşkesinde oluşuyor. 1- ABD’de enerji alanında yaşanan gelişmeler bu ülkenin Ortadoğu kaynaklarına bağımlılığını azaltıyor. 2- ABD hegemonyası gerilerken Çin’in yükselme eğilimi, Batı merkezli dünya sisteminin sürdürülebilmesi açısından Uzakdoğu ve Pasifik havzasının, Afrika’nın önemini artırıyor. (3) Afganistan ve Irak savaşlarının, son verilere göre 6 trilyon dolara ulaşması beklenen faturası (Washington Post, 28/03), “askeri sınai kompleksi” beslemekle birlikte artık ABD devlet bütçesi açısından taşınamayan bir mali yük oluşturuyor.
Bu üç vektörün bileşkesinde oluşan iktidar boşluğunun Ortadoğu jeopolitiğine getireceği yeni “ekosistemi” düşünürken çok dikkatli olmak gerekiyor. ABD’nin bölgedeki jeopolitik gelişmeleri belirleme gücünün azalması, Financial Times’dan Philip Steptens’in vurguladığı gibi bu “boşluğu... bir başka ülkenin doldurabileceği anlamına gelmiyor”. Diğer bir deyişle, ABD’nin bu boşluğu bir başka ülkenin (onu stratejik müttefik olarak tanımlasa bile) doldurmaya kalkmasını kabul edeceğini sanmak büyük bir yanılgı olur.
Tarihten öğrenilmiş klasik yöntem, “çıkarken” geride, “boşluğun” etrafında birbiriyle kavgalı siyasi, kültürel birimlerden oluşan bir yapılanma bırakmak, bu yapılanmanın unsurlarını birbirine karşı uzaktan dengeleyerek bölgede sonuç almaya çalışmaktır.
Bugün, girift mali ilişkilerin, “yaşam dünyalarına” derinlemesine nüfuz etmiş iletişim ağlarının, insansız savaş uçakları gibi teknolojik gelişmelerin dünyasında bu yöntemin önceki dönemlere göre daha bir geçerliliği olduğu kolaylıkla söylenebilir.
Suriye’den sonra Lübnan mı?
ABD Ortadoğu’dan “çekilirken”, oluşan iktidar boşluğunun etrafından yaşanan parçalanma sürecine “Dış Politikaya ve Kötü Sürprizlere Dair...” başlıklı yazımda değinmiştim. Bu hafta üzerinde biraz daha durmak istiyorum.
Arap Birliği Doha zirvesinden, Fransa ve İngiltere’nin açıklamalarından sonra medyada, Suriye’de Esad rejimine karşı savaşan isyancıların yeni ve daha güçlü silahlar edinmeye başladığına ilişkin haberlerde bir yoğunlaşma var.
Ancak, isyancılara destek veren ülkeler arasında, Esad sonrası şekillenmeye ilişkin rekabet de hızlanıyor. Bu rekabet Hassan Hito ile Al Katip arasındaki liderlik çekişmesinde, geçici hükümet kurma konusundaki anlaşmazlıklarda kendini gösteriyor (Washington Post 24/03). Şeriatçı Al Nusra grubu ile seküler eğilimli Faruk Tugayı arasındaki çatışmaların da gösterdiği gibi isyancı grupları arasında bir savaş ortamının gelişmeye başladığına ilişkin haberler sıklaşıyor. Bunlara ek olarak, Şam ve Halep bölgeleri arasındaki tarihi husumetin yeniden canlandığı bildiriliyor (The Asia Times, 28/03). Suriye rejimi giderek zayıflarken muhalefet de parçalanmaya devam ediyor. Rejimin çökmesinin ardında Suriye’nin kaça bölüneceği, ne gibi çatışma ve katliamların yaşanacağı çok ciddi bir soru haline geliyor.
Suriye’de geçen yıl üretimin, sermaye stokunun sırasıyla yüzde 50 ve 43 gerilemesiyle, ekonominin yüzde 18 daralmasıyla kendini gösteren ekonomik çöküş (Al Monitor, 18/03) bu yıl daha da derinleşirken komşu ülkeleri de etkiliyor. Siyasi yapısı, yeni bulunan gaz rezervleriyle, stratejik konumuyla Lübnan özellikle önemli.
Lübnan Suriye’deki savaştan üç kanaldan etkilenerek hızla yeni bir parçalanma ve iç savaş senaryosuna doğru ilerliyor. Suriye’den gelen sığınmacıların yarattığı ekonomik ve siyasi basınç, Sünni-Şii çatışmasının Kuzey Lübnan’da yansımaları ülke içindeki dini gruplar arası gerginliği artırıyor. Geçen hafta, Başbakan Necip Mikati’nin, kendisi gibi Sünni olan İç Güvenlik Şefi’nin görevinin uzatılması konusunda, Hizbullah ve müttefiklerinin ağırlıklı olduğu bakanlar kuruluyla anlaşmazlığa düşerek istifa etmesi, yeni bir siyasi krizin kapısını açtı. Orduda Şiiler, iç güvenlik örgütünde de Sünniler egemen. Kimi yorumlardan, Mikati’nin ABD ve Körfez monarşilerinin Hizbullah’ı etkisizleştirme yünündeki basıncıyla, İran’ın Sünnilerin etkisinin artmasına karşı direnci arasında kaldığı anlaşılıyor (New York Post, Global Research, 27/03)
Haziranda yapılması gereken genel seçimler de bir başka kriz yaratmaya aday. ABD ve Suudi destekli 14 Mart Koalisyonu, seçimlerin 1960 seçim yasasına göre yapılmasını istiyor. Buna karşılık Hizbullah ve ortağı Hıristiyan General Aun, seçimlerde 2009’da yapılan son seçimlerin kurallarının uygulanmasını istiyorlar.
Bu anlaşmazlık aşılamazsa, Lübnan’da uzun bir aradan sonra yeni bir iktidar boşluğu oluşacak. Şiiler, Sünniler, Hıristiyan gruplar, Dürziler arasında oluşan istikrarsız dengeye, yeni bulunan gaz ve petrol rezervleri, yeni bir istikrarsızlık unsuru ekliyor. Seçimlerden sonra hükümet olacak kesim, petrol ve gaz yasalarını çıkaracak, kontratlarını, projelerini de yönetecek, gazın boru hattıyla mı yoksa likitleştirme tesisleri kurularak mı taşınacağı konundaki stratejik kararı da verme konumunda olacak (The Daily News 22/03).
Suriye’nin ekonomik etkisi bu siyasi belirsizliklerin üzerine geldi. Suriye krizi Lübnanlı ihracatçılara, Ürdün, Irak ve Körfez ülkelerine giden karayolunu kapadı. Karayoluyla gelen turist akımını en az yüzde 25 azalttığı da söyleniyor. Dünyanın, GMSH oranına göre en borçlu ülkelerinden bir olan Lübnan’da bankaların Suriye’deki plasmanlarından büyük kayıplar yaşadığı, çatışmaların Lübnan’a sıçramaya başlamasıyla yabancı yatırımcıların çekilmeye, yerli yatırımcıların paralarını dışarı kaçırmaya başladığı görülüyor (Al Monitor, 18/03); Lübnan hızla yeni bir dağılma senaryosuna doğru itiliyor.
Bu ortamda Al Akbar, ABD’nin Meclis Başkanı Berri ve ordunun başındaki Kahveci’ye yönelik suikast olasılığı konusunda hükümeti uyardığını aktarıyor. Bunun yanına, ABD’nin de Irak’ta Sünni militanlara karşı savaşan Şii Maliki hükümetinin, Suriye’de de Sünni militanları desteklemeye devam etmesine bakarak, dağılması konusunda elinden geleni yapmakta olduğu sonucuna ulaşmak zor olmuyor.
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- CHP'li Günaydın'dan Bakan Tekin'e tepki!
- Yeni Doğan çetesi davasında çarpıcı itiraflar
- Canlı tarih müzesi Hisart 10. yılında!
- Teğmenler Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk ediliyor
- Tarihçi Yusuf Halaçoğlu'ndan şok iddialar
- TBMM'de 'Etki Ajanlığı' düzenlemesi tartışılacak: Amaç m
- Pera Palas'ta Atatürk Müze Odası
- İmamoğlu’ndan 10 Kasım paylaşımı!
- Donald Trump'ın yeniden başkan olması dünya ekonomisini
- Ege'nin Gündemi'nde bu hafta!
En Çok Okunan Haberler
- Kriminal raporun ayrıntıları ortaya çıktı
- İstanbul'da aile katliamı
- İktidarın '25 Kasım' korkusu
- AKP sayesinde bu düş de gerçek oldu!
- 250 bin TL'nin getirisi ne kadar?
- Akalın'dan İYİ Parti'yi karıştıracak açıklama
- Gökçek döneminde belediyeden geçen karar pes dedirtti!
- Türk ordusunun Kubilaysızlaştırılması
- Hedefteki teğmenlerle ilgili yeni gelişme!
- 'Açız' diye bağırdı, yaka paça dışarı atıldı!