İmparatorluk ve Cumhuriyet

23 Ekim 2013 Çarşamba
BD’nin 11 Eylül 2001’den sonra
gündemine aldığı “imparatorluk” projesiyle,
hem federal hükümeti kilitleyen, bir borç
krizinin eşiğine getiren tıkanma, hem de
ABD’de cumhuriyetin demokratik içeriğinin
boşaltılarak hayalete çevrilmesi arasında
yakın bir ilişki var.
İmparatorluk projesini, dünyadaki gücünü
korumak, dünyada ya da bölgesinde güç
olmak gibi amaçlarla birlikte düşününce
konunun bizi de ilgilendirdiğini görebiliriz.
Pazartesi yazımda, federal hükümeti
tıkayan tartışmaların arkasındaki dinamikler
üzerinde düşünürken Wall Street
bankalarının (finans kapital) hem ellerindeki
kâğıtların değerini koruması hem de yeni
çıkarılacak kâğıtların faizinden yararlanma
beklentisiyle borç sınırının arttırılmasından
yana olduklarını aktarmıştım. Geçen
hafta Petras ve Prof. Chussodowksi’nin
konuyla ilgili yazıları da hem bu bankaların
içeriden bilgi edinme, medyayı etkileme,
piyasaları maniple etme hem de tıkanmadan
spekülatif olanak olarak yararlanma
kapasitesine değiniyordu. Buraya kadar
aktardıklarım resmin 1/3’ünü oluşturuyor.
‘Uçurumun kenarında...’
Bir yorumcudan aktardığım gibi herkes
“Demokratlarla Cumhuriyetçilerin uçurumun
kenarında kavga etmesinden” söz ediyordu,
ama kimse “bunlar uçurumun kenarında ne
arıyorlar” diye sormuyordu. Geriye kalan 2/3
işte bu soruyla ilgili.
Bush hükümeti, Clinton yönetiminden
300 milyar dolara yakın fazla veren bir
bütçe devralmıştı. Askeri harcamalar da
1980’lerin ortasında 600 milyar dolardan
2000 yılında 400 milyar dolar düzeyine
gerilemişti. 11 Eylül 2001’den sonra, Bush
yönetimi altında, savunma harcamaları
özellikle 2003’ten itibaren hızla artarak
2009’da, Obama seçildiği yıl, 700 milyar
doları geçti (iki savaşın ekonomiye maliyeti
hariç). Halen 17 trilyon dolara ulaşan
toplam borçlanma da hem mutlak olarak
hem de GSMH içindeki pay olarak benzer
bir artış eğilimi sergiliyor. Bu eğilimin mali
krizle birlikte daha da hızlandığı görülüyor.
Bu verilere “2007” mali krizi öncesindeki,
“büyük finansal genişlemeyi”, şişen
“borç köpüğünü” ekleyince geriye kalan
“1/3”ten biri daha ortaya çıkıyor: ABD’nin
imparatorluk projesinin hem ülkenin iflas
etmesinde hem de mali krizin oluşmasında
neredeyse belirleyici diyebileceğim bir rol
üstlendiğini söyleyebiliriz.
Resmin son parçasını oluşturmak için
iki etkeni birlikte düşünmek gerekiyor.
İmparatorluk projesine bağlı olarak
savunma harcamalarındaki hızlı artış,
borçlanmada bunu karşılamaya yönelik
büyüme bize askeri sınai kompleksle
Wall Street (finans kapital) arasındaki
karşılıklı beslenme ilişkisini, bir sınıf ittifakını
veriyor. İkincisi, 2001’den sonra iç güvenlik
yasası, Federal Olağanüstü Yönetim Ajansı
(FEMA) bağlamında yapılan harcamalarla
özel istihbarat sektöründeki patlama,
Snowdon’un açıkladığı belgelerden
anlaşıldığı gibi NSA’nın (Ulusal Güvenlik
Ajansı) izleme, gözleme kaydetme, kişi
özeline tecavüz etme yetkilerindeki büyük
artış bize, esas olarak kendi vatandaşlarını
hedef alan, kısmen özelleştirilmiş bir veri
toplama casusluk sektörünü veriyor.
Böylece resmin son parçasında, karşımıza,
bir askeri sınai kompleks-Wall Streetistihbarat
sektörü örüntüsü yapılanması,
vatandaşlık haklarını kaybetmekte olan bir
nüfus çıkarıyor.
Özetle, ABD’nin imparatorluk projesi,
dünya devleti konumunu koruma çabası,
devleti iflas ettirmekle kalmamış, bir sınıflar
ittifakını zengin ederken bunun yükünü
toplumsal harcamalarda kesintiler üzerinden
halkın sırtına yıkar olmuş. Bu sırada da
halkını yakından denetleyecek bir güvenlik
aygıtını inşa etmiş. Terörizme karşı savaş
söylemi, hemen her yerde koyu renkli
insanları, Müslümanları hedef aldığından,
Çay Partisi gibi ırkçı, dinci, yabancı düşmanı
ve devleti kilitleme kapasitesine sahip, bir
hareketin oluşmasının ideolojik zeminini de
kurmuş.
Bunlardan kalkarak bazı sınıfların
baskısıyla kaynak yaratma kapasitesinin
ötesinde açılmak, yayılmak zorunda kalan
ABD’nin yönetiminin, ekonomisinin istikrarını
kaybetmeye, Der Spiegel’in deyimiyle 237
yıllık demokrasisinin de yaşamının sonuna
gelmeye başladığı düşünülebilir.
Buradan bir sıçramayla, Türkiye’ye
gelirsek, bölgede, dünyada güç olma,
Osmanlı nüfuz alanlarını restore etme
hayalleriyle, ülke içinde haklara ve
özgürlüklere yönelik saldırılar, artan devlet
şiddeti arasında sanırım bir ilişki kurabiliriz.


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Bir Ukrayna daha mı? 20 Mayıs 2024

Günün Köşe Yazıları