Vüs’at O. Bener yüz yaşında...

08 Nisan 2023 Cumartesi

Sanat Kritik, geçtiğimiz günlerde Seval Şahin moderatörlüğünde Vüs’at O. Bener’in yüzüncü yaşı nedeniyle dört ayrı popcastı yayına sundu: “Ayşegül Yüksel: Vüs’at O. Bener’in Tiyatroları”, “Mahmut Temizyürek: Vüs’at O. Bener’in Manzumeleri”, “Yiğit Bener: Amcam, Hocam Vüs’at O. Bener” ve “Nedret Öztokat Kılıçeri: Bay Muannit Sahtegi’nin Notları.” Dört ayrı programda yapılan özellikli söyleşilerde Bener’in öykücülüğünden romancılığına, oyun yazarlığından manzumelerine, özel yaşamından izlere kadar farklı alanlarda yazdıklarını yeniden yorumluyor; yaşamına bir parça da olsa tanıklık ediyoruz. Her birini dinlerken ben de kendi Vüs’at O. Bener’imi bir kere daha yorumlamaya çalışıyorum.

*

Vüs’at O Bener’i bir kaç cümleyle nasıl anlatırsın diye sorsalar, onun “Manzumeler”indeki, “Godot” şiirinden başlarım: “Vüs’at Bey/ Ölümünü bekliyor/ Beni beklese ya.” Samuel Beckett’in meşhur “Godot’u Beklerken” oyununa nazire olarak kaleme alınan dizelerdir bunlar. “Godot’u Beklerken”de ilk bakışta nerede olduğunu anlayamadığımız bir yerde, bir ağacın altında bekleyen iki adam karşımıza çıkar: Vladimir ve Estragon. Bütün zamanlarını hiçbir şey yapmadan Godot’u bekleyerek geçirirler. Godot hiçbir zaman gelmeyecektir. Bekleyişin yorucu da olsa cazibesine kapılmamak elde değildir; önemli olan bekleyişin ta kendisidir. Varoluşun anlamsızlığı ve eyleme geçmenin imkansızlığıyla sınanırlar. Vüs’at O. Bener de sadece bu üç dizede değil tüm yaşamında, var olmanın talihsizliği ve kederiyle kendini sorgular. Bu döngüden çıkmak adına günlük yaşamında da eserlerinde de kullandığı nüktedanlığı ise gürültülü değil, süt liman bir deniz gibi sakindir. Zaten Godot’u Beklerken’de de, varoluşumuz aslında bir şakadır. Ama tatsız bir şaka…

*

Nedret Öztokat Kılıçeri, “Bay Muannit Sahtegi’nin Notları” romanını ele alırken bu girift denilebilecek metne ilişkin ıstırabın çeşitliliğinden söz açar. “Direngen” olarak tanımladığı metnin önce okura alışma süresi tanınması gerektiğini belirtir. Aslında Vüs’at O. Bener’in bütün metinleri için bu saptama geçerlidir. Bener’de saatlerden ve günlerden kaçış yoktur. Ne dünden, ne gelecekten… Dün içimizdedir. Ondan dolayı yalnız yorgun değilizdir, başkayızdır da… Özellikle Sahtegi’nin günlüğünde geçmiş geleceği hazırlayan bir unsurdur. Farklı zaman parçaları arasındaki kesintiler, yeni başlangıçlar, geri dönüşler arasında gidip gelen tumturaklı notlar, geçmişe ve geleceğe nasıl takıntıyla bakıldığının da göstergesidir.

*

Vüs’at. O. Bener tiyatromuza da katkı sağlamış, az yazan yazar olma özelliğini oyun yazarlığında da korumuştur. İki oyunu arasında kırk yıla varan bir zaman dilimi olduğu düşünülürse suskunluğun büyük hazırlığa imkan sağladığı öngörülebilir. Ihlamur Ağacı’nda bir evde yaşayan Baba, Ana, Oğul ve Gelin arasındaki gerilim hattına yer verilir. Oyun kişilerinin iç çatışmaları yanında, kendi arasındaki çatışmaları da sergilenir. Tek eylem finalde üvey babanın evi terk etmesidir. Böylece dışardan ithal edilen erk yeniden dışarıya itilir. İpin Ucu’nda ise ölümü yaşama yeğ tutan iki erkeğin militarizmin odağındaki eleştirisi verilir.

*

Ben de ilk gençlik yıllarımda, Vüs’at Amca’nın “Bay Muannit Sahtegi’nin Notları” romanın fon perdesi sayılabilecek evine sıklıkla uğrardım. Arayı biraz açmaya kalksam izin vermez, “bu yaşlı adamı çok ihmal ediyorsun” diye arar, evinin yolunu tutardım. Bir pencerenin kıyısında öylece duran yapayalnız bir masanın yanına çöker ve neler neler konuşurduk? Yaptığımız uzun sohbetler mutlaka ailenin macerasına uzanırdı. Fransızca bilen ve Merzifon’da “Sörler” okulunda okuyan bir anne ile Halep’te eğitim görmüş Arapça ve Farsçası mükemmel olan bir baba vardı sepya fotoğraflarda. Gençliğinden beri edebiyat tutkunu olan baba, düşünün 1910’larda “Kadınlar Dünyası” isimli bir dergide yazılar kaleme alıyor. Sonra da Fizik okuyor, yıllarca Fizik öğretmenliği yapıyor. Ardından Vüs’at Amca’nın mesleğini, avukatlığı seçme öyküsünü dinlerdim... Ailede başka hukukçular da vardı elbette.

*

Uzun sohbetlerimiz mutlaka müzikle sonlanırdı. Erhan Bener gençliğinde staj için Belçika’ya gitmiş, oradan da bir sürü ucuz plak getirmişti. O plaklar masanın karşısında bölmeli bir konsolun içinde durur, ne dinleyeceğimizi incelikle seçer, özenle pikaba yerleştirirdik. İki kardeşin notalara “dadanma” öyküsünü gülümseyerek dinlerdim. Hatta bir gün edebiyat eleştirmeni - sevgili Hüseyin Cöntürk anlatmıştı. Müzikle ilgili bilgilerini geliştirmek için Bener’ler, Cöntürk ve meraklılar toplanıyorlar evlerde; klasik müzik dinliyorlar. Zaman zaman Cevdet Kudret de katılıyor aralarına.

Belki de müzik tutkusu Vüs’at Bener’i sıkı bir edebi kompozitör yapmıştı. Bir orkestra yöneticisi gibi romanlarını kaleme almış duygusunu verirdi hep bana. Finale doğru bu hava muazzam bir duygu denizine dönüşür. Müzik derin bir bıçağa, romansa yepyeni arayışlara doğru ilerlerdi.

*

Aradan yıllar geçti. Uzun ve kötü zamanlar... Biz hâlâ hayatın saçmalığının kucağındayız. Ama onun çağdaş ironisinden nicedir yoksunuz.

*

Ayşegül Yüksel hocamızın deyimiyle Vüs’at O . Bener’i tanımak bir zenginliktir. Bugün o yüz yaşında... eserleri ise geniş kitlelere ulaşmayı bekliyor.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Siyaset ve yalan 2 Kasım 2024

Günün Köşe Yazıları