Devlet Tiyatroları Uluslararası Kadın Oyun Yazarları Tiyatro Festivali

02 Aralık 2023 Cumartesi

Henüz bir üniversite öğrencisiyken bizim kuşağın üstünde etkisi tartışılmaz “Pazartesi” dergisinin her hafta yeni sayısının çıkmasını bekliyordum. Clara Zetkin’den Anne Philips’e, Emma Goldman’dan Kate Millett’a uzanan çizgide okumalar yapıyordum. O yıllarda Türkiye siyaseti, ilk defa “kadın başbakan” olgusunu yaşıyordu. Memleket Behice Boran gibi, Rahşan Ecevit gibi parti başkanlarını pekâlâ görmüş, bir kadın başbakan deneyimini yaşamamıştı. Süreçte kadınların da kendi cinsiyet noktasından iktidar olma deneyimi karşısında rahatlıkla sıyrılabileceğine tanıklık etmiş oldum. Demeye çalıştığım kullandığınız dilden yarattıklarınıza kadar, yaptıklarınız, yazdıklarınız, ürettikleriniz sizsiniz. 

*

Bu anlamda edebiyata ya da yazarlığa yakınlık duyan isimlere söyleyeceğim iki başlık var. İlki kötü bir haber olarak yorumlanabilir: Sanat, siyasette yahut başka alanlarda olduğu gibi bir kadın kotasını tartışmaya açmaz. Bu alanda yalnızca kendi ürettiklerinizden sorumlusunuz. İyi denilebilecek konu başlığı ise kadınlığın yaratıcılığa kazandırdığı bambaşka deneyimlerle kendine tartışmasız özerk bir alan açtığıdır. 

*

İngiltere’de, 1900’lü yılların başında tıpkı bizdekine benzer, “genç ve dinamik” bir kadın şair patlaması yaşandı. Elbette bizdeki kadın şairlerin sayıca çoğalmasının dinamikleri İngiltere’den bağımsız olarak gelişmişti. Dönemin yükselen emperyalizmiyle, bugünün küreselleşmiş kapitalizmini karşılaştıran birçok çalışma bulunuyor. Görünür benzerliklerin ötesinde ticaretin ve yabancı sermaye yatırımlarının düzeyi ve artan önemi, bağımlı toplumların ekonomilerinin daha da bağımlı hale gelmesi, iki dönemin bir çırpıda söylenebilecek karşıt nitelikleriydi. Aynılıkları ise sendikal ve siyasal hareketin çökmüş olması, mevcut eşitsizliklerin geniş bir yelpazede karşımıza çıkmasıydı. Şiirde başlayan bu hareket zamanla pek çok disipline yayıldı.

*

İngilizlerin dahi yazarı olarak nitelendirilen Tom Stoppard -Indian Ink- (Hint Mürekkebi) oyununda, 1900’lerin başındaki İngiliz kadın şairlerin yaşamlarından, özellikle de Flora Crewe’in hayatından bölümler sunar. İngiltere’nin sömürgesi Hindistan’a giden Flora, orada bir Hint ressamı ile tanışır. Resme uzak olmayan, hatta Modigliani ile arkadaşlığı da bulunan Flora ile ressam Nirad Das, oyunda şiir ile resim yapmanın genel özelliklerini tartışır: “Bugün resmimde hiç rasa yok.” der, Ras: “Rasa özsuyudur, bir resmin mutlaka rasası olmalı. Resmin kendisiyle ilgili değildir. Rasa bir resmi gördüğünüzde veya müziği dinlediğinizde hissettiğiniz şeydir. Sanatçının sizde uyandırması gereken duygudur” diye ekler. Önemli olan da Flora Crewe ile ressam Nirad Das’ın tartışmasında olduğu gibi, şiirin kadın erkek tarafından yazıldığı değil, kendisi, yani “rasası”dır. Çünkü “aslolan yaratıdır”, kişinin yazdıklarının estetik değeridir. 

*

Ülkemizde son yıllarda dünyada olduğu gibi tiyatro oyun yazarlarında da benzer bir artış yaşanıyor, son derece önemli yaratılar ortaya konuluyor. Devlet Tiyatroları’nın “Uluslararası Kadın Oyunları Festivali” ile böyle bir düşünsel zemine hizmet etmesi, kadınlara alan açması ve onların eserlerini paylaşırken bunu seminerler ve söyleşilerle desteklemesi son derece önemli. 16-26 Kasım arasında İstanbul’da gerçekleşen festival, Kübalı yazar Ana Rosa Menenes’in performans gösterisi ile açıldı. Lorca’nın Bernarda Alba’nın Evi’nden ilhamla yeniden yazılan metin çağdaş kadın dünyasına değinirken, özgürlük ve baskı sarkacındaki mücadeleyi merkeze aldı. Festivalde ayrıca Tatar yazar Sombel Gaffarova, Bulgar yazar Bilyana Petrova, Polonyalı yazar Elzbieta Chowaniec, Gürcü yazar Elene Matskhonasvili, Yunanlı yazar Sophia Kapsourou da yazdığı oyunlarla İstanbul seyircisinin karşısına çıktı. Bu arada İstanbul Devlet Tiyatrosu yine festival kapsamında iki prömiyer gerçekleştirdi: İlki Erhan Gökgücü Oyun Yazarlığı Ödülü de kazanan Müge Oskay’ın Kubilay Karslıoğlu yönetmenliğindeki “Çarpışma” oyunu... ikincisi de Ankara Devlet Tiyatrosu yapımı Devrim Pınar Gürbüzoğlu’nun kaleme aldığı, Umut Tanyolu’nun yönetmen koltuğuna oturduğu “Son Gece Mahallesi.” Bu arada halihazırda Devlet Tiyatroları’nda oyunu sergilenen pek çok kadın yazarın eseri de İstanbullu tiyatrosevere sunuldu. Ayrıca atölye ve seminer ilgiyle takip edildi.

Festivalde bir kere daha gördüğümüz, kadınları imzalarını oluştururken kendi yaratıcılık dünyalarına ayakta durmayı, çalışma koşullarındaki zorluklara rağmen direnç göstermeyi eklemeleri... İlham perisi olmayı asla kabul etmeyip kendi özel alanlarını açmaları... Israrla seslerini ve öykülerini var etmek adına ter döküyor her biri: Bilgeliği suskunlukla bütünleşen kadınlar... Ruhları yaralanmış kadınlar... Kendini yeniden yaratmak için ölümü elinin tersiyle iten kadınlar... Ekmeğini evladına veren karnı aç gönlü tok kadınlar... Dünyayı değiştirmek için attığı adımı sekteye uğratmak adına binbir zorlukla karşılaşan kadınlar... Ama en önemlisi inadına direnen kadınlar...

*

O yüzden diyoruz ki susmayın kızlar susmayın. Korkmayın kızlar korkmayın. Yazın, oynayın, üretin! 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Şiddet ve biz 16 Kasım 2024

Günün Köşe Yazıları