Dikmen Gürün

Sözün bittiği yerde miyiz?

07 Nisan 2020 Salı

Sözün bittiği yerde miyiz? Şöyle bir düşünüyorum da neler gördük, neler yaşadık 2020 yılı girdi gireli… Sel, deprem, çığ felaketi derken, onca ölüm ve yıkım askıda kalıverdi... Şimdilerde Covid-19’la mücadele ediyoruz. Dünyanın ortak söylemi “test, test, test” ve “sosyal mesafe.” Bizler, 65 yaş üstü olanlar, “sosyal mesafe” mottosu ile girdik evlere. Şunu da söylemeden geçmeyeyim; korumacılıktan çok, üslupsuz bir “ötekileştirme” olayına dönüverdi bu iş… Peki, her gün sokaklarda, umumi vasıtalarda, fabrikalarda, inşaatlarda çalışmak zorunda olan gençler ne durumda? Ya da işlerinden atılan ve de iş bulma kuyruklarında üst üste bekleyenler? Fütursuzca ortada dolananları saymıyorum bile… Hal böyleyken nasıl çözülecek bu sorun? Maske deniyor, kolonya deniyor, dezenfektan deniyor ama onların da kıtlığı yaşanıyor… Yine de yurt dışına yardımda kusur etmiyoruz! Doktorundan hemşiresine canını dişine takmış onca sağlık çalışanlarının sorunları nasıl çözülecek. Sadece balkonlardan, pencerelerden alkışlamak değil olay… Ya askerlerimiz? Suriye batağındaki onca genç…

Kevgire dönmüş doğu, güneydoğu sınırlarımızdan geçerek Avrupa hayaliyle buraya doluşan mülteciler ne durumda? Daha dün gibi Yunan sınırında sıkışıp kalanlar? Peki, umreden gelip ellerini kollarını sallayarak çeşitli kentlere dağılanlar? Bu virüs, hepimiz çok iyi biliyoruz ki televizyonlarda yapılan resmi açıklamalarda söylendiği gibi sadece Batı’dan gelmedi. 

Bu arada, caniler, tacizciler, uyuşturucu tacirleri ve daha kim bilir kimler yakında aramıza karışacaklar gibi görünüyor, yeni infaz yasası uygulamalarıyla, yaşanmakta olan şu korona kaosunun orta yerinde. Peki, siyasi suçlular? Düşünce suçluları? Tutuklu gazeteciler? Özgür düşünceye, demokratik haklara nasıl böylesine fütursuzca ket vurulabilir? 

Endişeler sarmalında okumak

Böylesi karanlık ve karamsar günlerin içinden geçerken doğrusu hayat sığmıyor eve, ama sığdırmaya çalışıyoruz bir biçimde. Nasıl mı? Okumaya çalışarak. Olumlu bir girişim insanları okumaya yönlendirmek. Sanatçılarımız yapıyor bu çağrıyı. İyi ki de yapıyorlar. Okumaktan pek hoşlanmayan bir toplumuz ama belki şu günlerde cep telefonlarını biraz kenara bırakır ve kitap sayfaları arasına dalarız. Biliyorum, türlü endişeler sarmalında pek dinç sayılmaz kafalar ama yine de çoğumuz için kitapların yeri ayrı hayatlarımızda. Yazar Horst Blanck, Antikçağda Kitap** adlı eserinde, “Kitap insanlığın kültür hayatındaki en önemli olgulardan biridir” diyor ve devam ediyor: “Sosyolojik açıdan bakıldığında, kitap tüm toplumların (ya da en azından çoğunun) gerçekliğin kapılarını tam anlamıyla aralamalarını sağlayan bir araçtır.” Zaman zaman başvurduğum bir çalışma. Dünden bugünlere kitapla yapılan yolculuğun izini sürüyorum. Bölümlerden biri “Kitap armağanları, kitap hırsızlıkları, kitap kıyımları.” Eskiçağlarda da kitap yine makbul bir hediyeymiş. Nice kitap hırsızlığı ve kitap kıyımı da kayıtlara düşülmüş. Kitap kıyımı üstüne şöyle diyor Blanck: “Kitap kıyımı genellikle devlet kurumları tarafından gerçekleştiriliyordu ki, bugün buna sansür denir. Gerçek neden ya da bahane, bazı eserlerin örf, adetleri ve geleneksel toplum düzenini tehdit etmesiydi.” Çağlar geçiyor; dünden bugüne kitap sevgisi ve de kitap korkusu, kitap düşmanlığı aynı kalıyor galiba… 

-------------------------------------

** Blanck, Horst, Antikçağda Kitap (Das Buch in der Antike), Türkçesi Zehra Aksu Yılmaz, Dost Kitabevi Yayınları, Mayıs 2000, Ankara. 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Cumhuriyetin yüzü 29 Ekim 2024

Günün Köşe Yazıları