Dikmen Gürün

‘Kel Şarkıcı’ ile 2020’de buluşmak

10 Mart 2020 Salı

1950’lerde  modern Avrupa tiyatrosunun öncüleri olarak Samuel Beckett, Arthur Adamov gibi yazarlarla birlikte anılır Eugene Ionesco’nun adı.  “Kel Şarkıcı” da yazarın  ilk kez 1950’de Paris’te oynanmış ve hayli ilgi toplamış tek perdelik oyunlarından biri. O yılların sonları bizde  üniversite tiyatrolarının, amatör tiyatro festivallerinin tırmanışta olduğu yıllar. O süreçte; Eugene Ionesco’nun “Ders”, “Sandalyeler,” “Kel Şarkıcı” gibi oyunları üniversite tiyatrolarında, profesyonel sahnelerde  oynadı. Teknik Üniversite Sahnesi, Genç Oyuncular, Kent Oyuncuları şu anda aklıma gelen isimler... Ionesco’nun en sevdiğim oyunu olan “Gergedan” ise Fikret Adil’in çevirisiyle 1963’te Ataç Kitapevi Yayınlarından çıkmıştı. 1986’da  Kerim Afşar’ın rejisiyle Ankara Devlet Tiyatrosu’nda izlemiştim.  2012’de, Tiyatro Festivali’nde Theatre de la Ville’den seyrettik aynı oyunu.  

Ionesco’dan bir mektup

Tiyatro Art-Niyet’in, sanat danışmanlığını Naz Erayda’nın yapmış olduğu, “Kel Şarkıcı” yorumu üstüne düşünüyorum. Güncelliğinden hiçbir şey kaybetmemiş. İonesco’nun deyişiyle “absürdün sınırını yakalamış ve aşmış durumdayız…”  Elimde Atila Alpöge’nin 2007’de yazmış olduğu “Hayat Ağacında Tavus Kuşları: Genç Oyuncular” başlıklı kitabı ve de kitabın sonunda Eugene Ionesco’nun  Atila Alpöge’ye 1957’de yazdığı uzunca bir mektup var. İlginç değil mi? Bana öyle geldi.  İlginç olmanın ötesinde geleceğe önemli bir belge de aynı zamanda. Mektupta, “Kel Şarkıcı” için söylediklerinden bir alıntı: “Kel Şarkıcı konuşmalı tiyatroyu alaya alıyordu. Klişeler üzerine kurulmuş sosyetik konuşmalar… halk arasındaki konuşmalar. Ama aynı zamanda bu oyun, benim için, dünyanın ve sözün bir tür gerçek dışılığı, beylik şeylerin bir tür garipliği üzerine beslediğim bir duygunun da ifadesiydi” diyor yazar.  Kerem Kurdoğlu’nun yorumu yazarın bu bakışla örtüşüyor.  Oyundaki kişilerin sözde ilişkilerinde ve aslen ilişkisizliklerinde “alay”  faktörü öne çıkıyor. Yabancısı olmadığımız, bilakis kendimizde yaşadığımız haller… Absürd ve gerçek kesişiyor. Belki de kendi gerçeğimizi görerek tebessüm ediyoruz zaman zaman.  Çünkü, Kurdoğlu’nun da deyişiyle “gerçekçi birçok oyundan çok daha gerçek bir şeyler var bu oyunda.” Bay ve Bayan Smith’in, Bay ve Bayan Martin’in, Hizmetçi Mary ve İtfaiye şefi’nin parçalı ve bütüncül ilişkilerinden varılan saptamalar bunlar. 

Köklerinden koparılmış kişilikler 

Ionesco’nun 1988 yılında Londra’da Uluslararası Eleştirmenler Birliği tarafından düzenlenen “Uyumsuz Tiyatronun Sonu mu?” başlıklı geniş katılımlı bir sempozyumda yaptığı konuşmayı dinlemiştim. Orada belirttiği gibi; “Kel Şarkıcı”da kişilikler, köklerinden koparılmışlardır. Hiçbir psikolojik bağları olmayan kuklalardır. Yaşadıkları çağı temsil eden simgesel tiplerdir. Bugün de değişen bir şey var mı? Aynı temsiliyet geçerli. Kopuş daha bile şiddetli… Aslıhan Eraltan, Aydın Soysal, Aygen Tezcan Aykut Altın Hasan Uzma ve Özden Dilek Karakışla oyunda rol alan isimler.  Bu arada belirtmekte yarar var; oyuncular bir dönemin Boğaziçi Üniversitesi Oyuncuları (BÜO).  Sözün, suskunluğun “alaycı tonunu” bir biçimde beden diliyle de bütünlüyorlar.  Zeynep Günsur hareket tasarımını gerçekleştirirken bedenlerin birbirinden farklı, özgün ve komik olduğu kadar saçma yönlerine vurgu yapıyor. Maya Kurdoğlu’nun bomboş bir mekanda kocaman içi boş yuvarlak neon duvar saati akan-duran-tersine işleyen “zaman” faktörüne gönderme yapıyor. Akla, absürd tiyatroya dair o meşhur “tanrı bir saat yapımcısı mıdır?” sorusunu getiriyor... Yine Maya Kurdoğlu’nun giysi tasarımında; karı kocaların birbirinin aynı ama farklı renklerdeki çizgili pijamaları da yorumdaki alaycı bakışı tamamlıyor. Aynı şey saydam olarak nitelendireceğim yalın ve zaman zaman farklı renkleri arkaya yansıtan ışık tasarımı için de geçerli. Tilbe Saran’ın dış ses olarak katkısı ise sürekli oyunla sarmal bir şekilde ilerliyor. 

Çeviri, anladığım kadarıyla, daha önce yapılmış olan Fransızca, İngilizce çevirilerden yararlanılarak ekip tarafından kotarılmış. 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Cumhuriyetin yüzü 29 Ekim 2024

Günün Köşe Yazıları