Deniz Kavukçuoğlu
Deniz Kavukçuoğlu den_kav43@hotmail.com Son Yazısı / Tüm Yazıları

Ulusçuluk, ulus devlet ve Kürtler (9)

27 Mayıs 2015 Çarşamba

Anımsıyor musunuz? Türk Silahlı Kuvvetleri’nin 1989 yılında Cizre’nin Yeşilyurt köyüne düzenlediği operasyonda Binbaşı Tayyar Çağlayan dört Kürt köylüsüne dışkı yedirmiş, bu nedenle hükümet köylülere tazminat ödenmesini kabul etmişti. (17.09.1993, Sabah Gazetesi)
Bu ilk olay değildi. Daha önce de Diyarbakır Ticaret Odası’nda yöneticilik yapan işadamı Felat Cemiloğlu 1982’de gözaltına alındığında, Diyarbakır 5 No’lu Askeri Cezaevi’nde ağır işkence görmüş, kendisine dışkı yedirilmişti. Cemiloğlu, bu iğrenç muameleyi biraz olsun unutabilmek düşüncesiyle bütün dişlerini çektirerek takma diş yaptırmak zorunda kalmıştı. (Celal Başlangıç, Radikal Gazetesi, 11.4.2003) Eski
Genelkurmay Başkanı Em. Org. İlker Başbuğ Gaziantep’te bir düşünce kuruluşunun düzenlediği toplantıda şunları söyleyecekti: “Toplumun karşılıklı olarak birbirini anlaması çok önemli. Yapılan hatalardan birisi de empati kurmamak. Bunun için empati kurmak lazım. Türkiye’de hatalar yapıldı ve maalesef empati yapılmadı, yanlışlıklar yapıldı. Sadece bir konuda değil, her konuda. Bakın bir PKK terör örgütü gibi başımızda bela var. Ama bakıyorsunuz 80’li yıllarda Diyarbakır Cezaevi’nde yapılan yanlışlıkların PKK’nin güçlenmesinde ne kadar önemli rol oynadığını görüyorsunuz. Keşke o zaman bu hatalar yapılmasaydı.” (Milliyet. com.tr - 13.01.2015)
Asker ya da sivil devlet görevlileri her kesimden Kürtleri akla gelebilecek en iğrenç yöntemlerle aşağılayarak akıllarınca bölgede devlet otoritesini güçlendireceklerini sanıyorlardı. Oysa tam tersi gerçekleşiyor, PKK bu tür olaylardan sonra daha fazla güçleniyor, dolayısıyla sürdürdüğü savaşı daha da şiddetlendiriyordu.
Burada uzun bir parantez açmak gerekiyor.
TSK-PKK çatışması sürecinde Güneydoğu’da yaklaşık 3 bin köy ve mezra boşaltıldı; buradaki nüfus kentlere göç edip kentlerin çeperlerine yerleşti. Bu insanlar kendilerini çok farklı bir hayatın içinde buldular. Bu yeni hayat, feodal toprak düzeninin dışına çıkan yarıköle, yarı-köylü bireyleri tüm yoksulluk ve yoksunluklarına karşın “özgürlük” ile tanıştırıyordu. Bu insanlardan yüz binlercesi başta İstanbul, İzmir, Ankara, Adana, Mersin, Diyarbakır gibi illerde kendilerine çalışma, dolayısıyla yaşam olanakları buldular. Kimi işçi, kimi esnaf olarak hayata tutundular. Batı’ya daha önce göçmüş Kürtler, çok daha önceden aşağıdan yukarıya, işçiden işverene sınıflaşmışlardı. Artık kentlerde bir Kürt burjuvazisinden, Kürt orta sınıflarından ve Kürt işçi sınıfından söz edilebilirdi. İstanbul, yaklaşık üç milyon tahmin edilen nüfusuyla Türkiye’nin “en büyük Kürt kentiydi.”
Kürtler Anadolu’da “etnik kimlik bilinciyle”, “etnik aidiyet duygusuyla” en geç tanışan nüfus kesimidir. Bu bilinç ve duygu Kürt nüfusunda son kırk yılda oluşmuştur; bu oluşumda hiç kuşku yok ki Güneydoğu’da 30 yıl sürmüş olan “düşük yoğunluklu savaşın” belirleyici ölçüde payı vardır. Milli Savunma Bakanı İsmet Yılmaz’ın 2012 Haziranı’nda TBMM’deki bir soru önergesine verdiği yanıttan, 1983- 2012 yılları arasında bu savaşta Türk Silahlı Kuvvetleri’nin 4 bin 892, köy korucuları ve sivillerin yaklaşık 2 bin, PKK’nin de yaklaşık 40 bin kayıp verdiğini öğrenmiştik.
Silahlı Kürt güçleri verdikleri onca kayba karşı çözülmüyorlardı. Onları bir arada tutan, ölüme meydan okutan duygu “Kürtlük” duygusuydu. Bu duyguyu bölgenin kendine özgü koşullarında “ezilmişlerin milliyetçiliği” olarak da tanımlayabiliriz.
Dağdaki direnç kırlarda ve kentlerdeki Kürt toplumunun geniş kesimlerinde onay buldu. Milyonlarca Kürt PKK ile örgütsel ilişkilere girmese de onu dışlamıyor, Abdullah Öcalan’ı önderleri, kahramanları olarak görüyordu. Bu gerçeğin somut görüntülerini Diyarbakır’da düzenlenen bir milyon, iki milyon katılımlı Nevruz mitinglerinde izledik.
Zaman içinde “ezilmişlerin milliyetçiliğine” sosyalist ideolojinin “sınıf kavramları” da eklendi. Güneydoğu ve Doğu’daki Kürt halkı bu dönemde “uluslaşma sürecine” girmişti. Kendisi için ulus olmanın “ortak tarih”, “ortak yaşam alanı”, “ortak kültür”, “ortak dil” gibi bir ulus olmanın temel koşulları bölgede mevcuttu. Anadilde eğitim talebi de bu dönemde ortaya atıldı.
Sürdüreceğiz.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Veda (28.09.2018) 28 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları