Deniz Kavukçuoğlu
Deniz Kavukçuoğlu den_kav43@hotmail.com Son Yazısı / Tüm Yazıları

Özür, Tamam da Kim Dileyecek? (2)

26 Kasım 2014 Çarşamba

Dersim isyanının temel nedeni, özetle, Cumhuriyetin ilanıyla başlayan feodal toplumdan kapitalist topluma ya da bir başka deyişle feodal devletten ulus devlete geçiş döneminde uygulamaya sokulan “tebaadan yurttaşa”, “yerelden ulusala”, “dinsellikten laikliğe” dönüşüm yaptırımlarıdır.
1937 Nisan ayında Dersim bölgesindeki Rızan, Haydaran, Yusufan, Kureyşan, Abbasuşağı, Bahtiyaruşağı aşiretlerinin reisleri ve Seyit Rıza bir araya gelerek devlete karşı bir ültimatom kaleme almışlardı. Buna göre, devlet “bölgede karakol inşa etmeyecek, köprü yapmayacak, kaza ve nahiye kurmayacak, (aşiretlerin ellerindeki) silahlara dokunmayacak, vergiler pazarlık usulü alınacaktı.” (Cumhuriyet gazetesi, 16.6.1937)
Devletin bu ültimatomu ciddiye almaması, bir ay önce Abbasan aşiretinin liderliğinde 24 Mart 1937 günü Sin Karakolu’na gerçekleştirilen saldırı ve 33 askerin öldürülmesiyle başlayan isyanın gerekçesiydi.
Hiçbir devlet kendisine karşı girişilen bir isyana kayıtsız kalmaz. Türkiye Cumhuriyeti de kalmamış, şiddete şiddetle karşılık verilmiştir. 1937 Eylül ayında isyan bastırılmış, Seyit Rıza ve en yakın yol arkadaşları idam edilmişti. Harekât sırasında resmi verilere göre 110’u asker olmak üzere 13.160 kişi ölmüş ve 11.818 kişi de zorunlu göçe tabi tutulmuştu.

***

Bir devletin kendisine karşı başlatılan kanlı bir isyanı şiddetle bastırmasının anlaşılamayacak, olağandışı bir yanı yoktur.
Ne var ki Dersim olaylarını tartışmalı kılan iç savaşlarda da evrensel kabul gören insan haklarının ihlal edilmesidir.
Bu ihlallere bir göz atalım:
İsyanın bastırılmasından sonra yapılan yargılama sonucu savcı 11 kişinin idamını istemişti. Bunlardan 7’si idam edilmiş, 4’ü ise yaşlarının büyüklüğünden dolayı 30’ar yıl ağır hapis cezasına çarptırılmıştır. İdam sırasında yaşı 75’i geçmiş olan Seyit Rıza, yaşı 54’e indirilerek, oğlu Resik Hüseyin’in 17 olan yaşı 21’e çıkarılarak idam edilmiştir. Bu, o zaman da yürürlükte olan Türk Ceza Kanunu’nun 56. maddesine aykırıydı. Bugün kimileri yaş büyütmenin söz konusu olmadığını, Seyit Rıza’nın çok daha genç olduğunu ileri sürüyorlar. Bu doğru değildir. 28.6.1937 tarihli Cumhuriyet gazetesi bu savları çürütüyor: “Yetmişlik Seyit Rıza’ya genç ve güzel karısı Bese tarafından teslim olmaması için sürekli telkinler yapılıyormuş.’’
Zamanın Malatya Emniyet Müdürü (daha sonra Demirel Hükümetinde Dışişleri Bakanı) İhsan Sabri Çağlayangil anlatıyor: “Neticeyi söylüyorum. Bunlar (Dersimliler) kabul etmediler. Mağaralara iltica etmişlerdi. Ordu zehirli gaz kullandı. Mağaraların kapısının içinden. Bunları fare gibi zehirledi. Yediden yetmişe o Dersim Kürtlerini kestiler. Kanlı bir harekât oldu. Dersim davası da bitti. Hükümet otoritesi de köye ve Dersim’e girdi. Dersim böyle bitti.”
Çağlayangil’in Kemal Kılıçdaroğlu’na verdiği bu mülakat yorum gerektirmiyor.
Dersim harekâtı sırasında birçok ailede kaybolan, ailelerinden zorla alınıp subaylara “evlatlık” olarak verilen yüzlerce kız çocuğu olduğu biliniyor. Pek çok subayın bir ya da iki çocuğu yanına aldığı ifade ediliyor. Kızların izine o tarihten sonra rastlanılmıyor. Bu kızlara ne oldu? Başlarına ne getirildi? Hangi şartlarda, nasıl büyütüldüler? Konuyu merak edenlere Nezahat Gündoğan’ın 2010 yılında İletişim Yayınları’ndan çıkan “Dersim’in Kayıp Kızları” kitabını öneririm.
Bu örnekler çoğaltılabilir.

***

Dersim olayları üzerine yapılan tartışmalar giderek toplumumuzu kutuplaştırıyor. AKP iktidarı Dersim üzerinden geliştirdiği stratejiyle Kürt/Alevi oylarını avlamayı düşünüyor. CHP ise bu tartışmaları kendi açısından bir tuzak olarak değerlendiriyor. MHP ise çok gerilerde kaldığını söylediği olayları deşmenin kimseye bir yarar sağlamayacağı görüşünde. HDP ise bir ölçüde olaylarda taraf, gelişmeleri sessizce izliyor.
Öte yandan Dersim’de devletin kendisini savunmak adına meşru bir harekât yürütmesinin yanı sıra çok sayıda insan hakları ihlalinin de söz konusu olduğu bir gerçek. Bu, aradan yıllar geçmiş olsa da kalıcı bir barış adına bölge halkından özür dilenmesini gerektirmiyor mu?
Özür, tamam da kim dileyecek?
Gelecek yazımızda bu soruya yanıt vermeye çalışacağız.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Veda (28.09.2018) 28 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları