Deniz Kavukçuoğlu
Deniz Kavukçuoğlu den_kav43@hotmail.com Son Yazısı / Tüm Yazıları

Dertleşme (07.06.2014)

07 Haziran 2014 Cumartesi

Bir dostum kim bilir ne zaman yazdığım bir yazıdan bir bölümü sosyal paylaşım sitesi Facebook’ta yayımlamış. Okuyunca hoşuma gitti, siz değerli okurlarımla paylaşmak istedim.

***

Doğduğumuz ev yıkılmışsa... Top oynadığımız arsalar, çiçek topladığımız bahçeler, tırmandığımız ağaçlar yoksa artık... Yaşadığımız sokakların, geçtiğimiz caddelerin, okuduğumuz okulların, maç izlediğimiz stadyumların adları değişmişse... Gittiğimiz sinemalar, tiyatrolar, alışveriş ettiğimiz dükkânlar, ilk içkimizi içtiğimiz meyhane, ilk dansımızı ettiğimiz kulüp kapanmışsa... Denize girdiğimiz plajlar, sandalımızı bağladığımız kayıkhaneler, vapura bindiğimiz iskeleler, geçtiğimiz köprüler yok olmuşsa…
Bu büyümüş, azmanlaşmış, ucubeleşmiş kentte yaşamış olduklarımıza tanık gösterebileceğimiz hiçbir mekân kalmamışsa; o artık olmayan mekânlardan söz ettiğimizde ne söylediğimizi, nereyi anlattığımızı anlayan, bilen, o ayrıntıları paylaştığımız, paylaşabileceğimiz bir avuç insan da hızla tükeniyorsa, bizi bırakıp bir daha dönmemecesine gidiyorlarsa, nasıl baş edecektik bu silinmelerle?
Sormaktan, konuşmaktan, anlatmaktan, yazmaktan başka bir yol var mıydı belleğimizi canlı tutabilmek için?

***

Bunaldığım bir dönemde yazmış olmalıyım bu satırları. Bugün de bunalıyorum, bunalırken de tek bunalanın ben olmadığını biliyorum. Bunalıyoruz…
Gökçeada/İmroz’dayım. Önce sel, ardından da bir deprem felaketi yaşadı adamız. Sabah erkenden kendimi tepelere vurdum. Bir kayanın üzerinde durup denizi, karşıdaki Semadirek/ Samotraki Adası’nı seyrettim. Bir koyun anne dört-beş aylık yavrusunu getirdi yanıma, başını okşadım kuzunun.
Sonra eve dönüp bilgisayarımın başına oturdum. Düşündüm. Türkiye’de adına “siyaset” denen o çirkin oyun bizi tutsak etmiş. Yatıp kalkıp siyaset düşünüyoruz, siyaset konuşuyoruz, siyaset yazıyoruz. Hayat ise hızla kayıp gidiyor ayaklarımızın altından. Her şeye rağmen hayatın bize sunduğu öyle güzellikleri kaçırıyor, ıskalıyoruz ki…
Bugün siyaset yazmayacağım. Çocukluğumun Taksim’ini düşüneceğim. Annemin beni elimden tutup götürdüğü coşkulu Cumhuriyet Bayramı, Ulusal Egemenlik Bayramı törenlerinin yapıldığı o ortası çiçekli alan, Sıraselviler ile Kazancı Yokuşu’nun buluştuğu noktada trafiği düzenleyen o her zaman güler yüzlü, sevecen, şişman polis amca gelecek gözlerimin önüne.
Sonra Taksim Sineması’nın afişleri… Kristal Gazinosu’nun assolist Sevim Çağlayan’ı müjdeleyen kırmızı neon ışıkları…
Biliyorum. Sonra bir anda tüm bunlar siliniverecek, yerini meydanın bugünkü görünümü alacak… Başbakan’ın özel eseri, ihtirasın betonlaşmış hali…
Öfkeleneceğim…
Tek tesellim, öfkenin kimi zaman insanın yaratıcı yanını tetikleyen bir duygu olduğunu biliyor olmam… Bakarsınız, ortaya güzel bir şey çıkar. Her şerde bir hayır vardır, derler ya, umut işte!  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Veda (28.09.2018) 28 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları