Deniz Kavukçuoğlu
Deniz Kavukçuoğlu den_kav43@hotmail.com Son Yazısı / Tüm Yazıları

Çağcıl Aydınlanmanın Gereği

23 Ocak 2012 Pazartesi
\n

\n

Alman felsefesinin kurucularından olan ve felsefe tarihinin kendisinden sonraki dönemlerini belirleyici olarak etkileyen Immanuel Kant (1724-1804) aydınlanmayı bir bilme/öğrenme değil, bir medeni cesaret, asal bir yurttaşlık görevi olarak niteler.

\n

19. yüzyılın ortalarında özellikle Almanya ve Fransada etkili olan aydınlanma düşüncesinin temelinde, gelenekçi, dinci anlayış ve uygulamalara tepki vardır. Aydınlanma döneminin öncesine baktığımızda özellikle ortaçağ felsefesinde insanın birey olarak değeri olmadığını görürüz. Dinci baskı egemendir ve insanın özgürlüğü söz konusu bile değildir. Doğaüstü güçlerin etkisine inanılan bu dönemde ilerlemenin önü kapatılmış ve baskıcı bir dönem kendini göstermiştir. Aydınlanma bu tür doğaüstü açıklamaları yıkmayı ve insanı kendine yakınlaştırmayı, onun derinine inmeyi amaç edinmiştir.

\n

Kant, aydınlanma düşüncesinin kurucu ilkesi olan akıl konusunda şöyle der: Aydınlanma, insanın kendi suçu ile düşmüş olduğu bir ergin olmama durumundan kurtulmasıdır. Bu ergin olmayış durumu ise, insanın kendi aklını bir başkasının kılavuzluğuna başvurmaksızın kullanamayışıdır. İşte bu ergin olmayışa insan kendi suçu ile düşmüştür; bunun nedenini de aklın kendisinde değil, fakat aklını başkasının kılavuzluğu ve yardımı olmaksızın kullanmak kararlılığını ve yürekliliğini gösteremeyen insanda aramalıdır Sapere Aude! Aklını kendin kullanmak cesaretini göster!’ sözü şimdi Aydınlanmanın parolası olmaktadır.

\n

***

\n

Ne var ki 20. yüzyılın başlarından itibaren Avrupada ortaya çıkan ve I. Dünya Savaşına yol açacak siyasal/toplumsal karmaşa karşısında çaresizliğe düşen insan, kendini yeni kılavuzların, yeni akıl hocalarının kollarına teslim etmiştir.

\n

1900’ler milyonlarca insanın tutsak edildiği, kırımlara, kıyımlara sürüklendiği diktatörlükler yüzyılıdır. Tek başına Adolf Hitlerin neden olduğu Yahudi soykırımı ve başlattığı II. Dünya Savaşında yok edilen insan sayısı 50 milyonun üzerindedir.

\n

20. yüzyılda insanlık toplu bir akıl tutulması yaşamıştır. Bu akıl tutulmasının en somut örneği ırkçılıktır. Bu dönemde önce değersizleştirilen insana ırk, soy, sop, saf kan gibi ipe sapa gelmez, akıldışı yeni değerler yüklenmiştir. Dünyanın dört bir yanında akılları tutulan milyonlarca insan, kendisinin üstün bir ırktan geldiği savına inandırılmış, inanmıştır.

\n

Türkiyede de bir kesim, bu küresel akıl tutulmasından payını almıştır. Türkiyenin Türkleştirilmesi genel siyasetinde, 1915 Ermeni tehcirinin makul sınırlar dışına yaygınlaştırılması, 1934 Trakya Olayları, 1936 Beyannamesi, 20. Kura İhtiyatlar, 1942 Varlık Vergisi, 6-7 Eylül 1955 Olayları ve 1964 Zorunlu Göç uygulamaları bu akıl tutulmasının devlete yansımalarıdır.

\n

Kuşaktan kuşağa milliyetçilik pompalamasıyla yetiştirilmiş kuşaklar çoğu zaman milliyetçiliğin nerede bittiğine, ırkçılığın nerede başladığına ilişkin bilgilerinin yetersizliğinden ırkçılığı reddetmelerine karşın ırkçı söylemleri benimsemektedirler.

\n

***

\n

Bizim kuşağımız Rum keferesi, Rum piçi, Bulgar domuzu, Ermeni dölü, korkak Yahudi, pis Arap, Çingene çalar Kürt oynar”, “kuyruklu Kürtgibi bu ülkede birlikte yaşadığımız yurttaşlarımızı aşağılayan sözleri, deyimleri duyarak yetişti. Tarih kitaplarından başlayarak birçok nefret söylemi dilimize yerleşti.

\n

15-20 yıldır bu nefret söylemleri kimi kesimlerde Kürt yurttaşlarımızla sınırlı olarak kullanılırken, Hrant Dinkin öldürülmesine ilişkin protesto eylemleriyle birlikte bu eylemlere ve kullanılan sloganlara karşı çıkanlar tarafından Ermeni yurttaşlarımız için de yoğun olarak kullanılır oldu.

\n

Bu tehlikeli gelişme toplumumuz için bir çağcıl aydınlanma hareketini elzem kılmaktadır. Burada medyaya çok önemli görevler düşmektedir. Özellikle basındaki köşe yazarları ve televizyon yorumcuları insanlarımızı yeni akıl tutulmalarından kurtarmak için çaba göstermelidirler.

\n

Okuduğunuz bu yazı gibi yazıların okurlar nezdinde popülerliği yoktur, tam tersine tepki de çeker, bunu biliyorum. Fakat bir köşe yazarının, bir televizyon yorumcusunun görevi popülerlik adına okurların, izleyicilerin dümen suyunda gitmek değil, doğru bildiğini yazmaktır.

\n

Gün, birtakım kılavuzların peşine takılmak değil, Kantın dediği gibi aklımızı kendimiz kullanma cesaretini gösterme günüdür.

\n\n


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Veda (28.09.2018) 28 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları