Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
Çağcıl Aydınlanmanın Gereği
Alman felsefesinin kurucularından olan ve felsefe tarihinin kendisinden sonraki dönemlerini belirleyici olarak etkileyen Immanuel Kant (1724-1804) aydınlanmayı bir bilme/öğrenme değil, bir medeni cesaret, asal bir yurttaşlık görevi olarak niteler.
\n19. yüzyılın ortalarında özellikle Almanya ve Fransa’da etkili olan aydınlanma düşüncesinin temelinde, gelenekçi, dinci anlayış ve uygulamalara tepki vardır. Aydınlanma döneminin öncesine baktığımızda özellikle ortaçağ felsefesinde insanın birey olarak değeri olmadığını görürüz. Dinci baskı egemendir ve insanın özgürlüğü söz konusu bile değildir. Doğaüstü güçlerin etkisine inanılan bu dönemde ilerlemenin önü kapatılmış ve baskıcı bir dönem kendini göstermiştir. Aydınlanma bu tür doğaüstü açıklamaları yıkmayı ve insanı kendine yakınlaştırmayı, onun derinine inmeyi amaç edinmiştir.
\nKant, aydınlanma düşüncesinin kurucu ilkesi olan “akıl” konusunda şöyle der: “Aydınlanma, insanın kendi suçu ile düşmüş olduğu bir ergin olmama durumundan kurtulmasıdır. Bu ergin olmayış durumu ise, insanın kendi aklını bir başkasının kılavuzluğuna başvurmaksızın kullanamayışıdır. İşte bu ergin olmayışa insan kendi suçu ile düşmüştür; bunun nedenini de aklın kendisinde değil, fakat aklını başkasının kılavuzluğu ve yardımı olmaksızın kullanmak kararlılığını ve yürekliliğini gösteremeyen insanda aramalıdır Sapere Aude! ‘Aklını kendin kullanmak cesaretini göster!’ sözü şimdi Aydınlanmanın parolası olmaktadır.”
\n***
\nNe var ki 20. yüzyılın başlarından itibaren Avrupa’da ortaya çıkan ve I. Dünya Savaşı’na yol açacak siyasal/toplumsal karmaşa karşısında çaresizliğe düşen insan, kendini yeni kılavuzların, yeni akıl hocalarının kollarına teslim etmiştir.
\n1900’ler milyonlarca insanın tutsak edildiği, kırımlara, kıyımlara sürüklendiği diktatörlükler yüzyılıdır. Tek başına Adolf Hitler’in neden olduğu Yahudi soykırımı ve başlattığı II. Dünya Savaşı’nda yok edilen insan sayısı 50 milyonun üzerindedir.
\n20. yüzyılda insanlık toplu bir “akıl tutulması” yaşamıştır. Bu akıl tutulmasının en somut örneği ırkçılıktır. Bu dönemde önce değersizleştirilen insana “ırk”, “soy”, “sop”, “saf kan” gibi ipe sapa gelmez, akıldışı “yeni değerler” yüklenmiştir. Dünyanın dört bir yanında akılları tutulan milyonlarca insan, kendisinin “üstün” bir ırktan geldiği savına inandırılmış, inanmıştır.
\nTürkiye’de de bir kesim, bu küresel akıl tutulmasından payını almıştır. Türkiye’nin Türkleştirilmesi genel siyasetinde, 1915 Ermeni tehcirinin makul sınırlar dışına yaygınlaştırılması, 1934 Trakya Olayları, 1936 Beyannamesi, 20. Kura İhtiyatlar, 1942 Varlık Vergisi, 6-7 Eylül 1955 Olayları ve 1964 Zorunlu Göç uygulamaları bu akıl tutulmasının devlete yansımalarıdır.
\nKuşaktan kuşağa milliyetçilik pompalamasıyla yetiştirilmiş kuşaklar çoğu zaman milliyetçiliğin nerede bittiğine, ırkçılığın nerede başladığına ilişkin bilgilerinin yetersizliğinden ırkçılığı reddetmelerine karşın ırkçı söylemleri benimsemektedirler.
\n***
\nBizim kuşağımız “Rum keferesi”, “Rum piçi”, “Bulgar domuzu”, “Ermeni dölü”, “korkak Yahudi”, “pis Arap”, “Çingene çalar Kürt oynar”, “kuyruklu Kürt” gibi bu ülkede birlikte yaşadığımız yurttaşlarımızı aşağılayan sözleri, deyimleri duyarak yetişti. Tarih kitaplarından başlayarak birçok “nefret söylemi” dilimize yerleşti.
\n15-20 yıldır bu nefret söylemleri kimi kesimlerde Kürt yurttaşlarımızla sınırlı olarak kullanılırken, Hrant Dink’in öldürülmesine ilişkin protesto eylemleriyle birlikte bu eylemlere ve kullanılan sloganlara karşı çıkanlar tarafından Ermeni yurttaşlarımız için de yoğun olarak kullanılır oldu.
\nBu tehlikeli gelişme toplumumuz için bir “çağcıl aydınlanma” hareketini elzem kılmaktadır. Burada medyaya çok önemli görevler düşmektedir. Özellikle basındaki köşe yazarları ve televizyon yorumcuları insanlarımızı yeni akıl tutulmalarından kurtarmak için çaba göstermelidirler.
\nOkuduğunuz bu yazı gibi yazıların okurlar nezdinde “popülerliği” yoktur, tam tersine tepki de çeker, bunu biliyorum. Fakat bir köşe yazarının, bir televizyon yorumcusunun görevi popülerlik adına okurların, izleyicilerin dümen suyunda gitmek değil, doğru bildiğini yazmaktır.
\nGün, birtakım kılavuzların peşine takılmak değil, Kant’ın dediği gibi aklımızı kendimiz kullanma cesaretini gösterme günüdür.
\n\nYazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Canlı tarih müzesi Hisart 10. yılında!
- Teğmenler Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk ediliyor
- Tarihçi Yusuf Halaçoğlu'ndan şok iddialar
- TBMM'de 'Etki Ajanlığı' düzenlemesi tartışılacak: Amaç m
- Pera Palas'ta Atatürk Müze Odası
- İmamoğlu’ndan 10 Kasım paylaşımı!
- Donald Trump'ın yeniden başkan olması dünya ekonomisini
- Ege'nin Gündemi'nde bu hafta!
- Dubai çikolatasına rakip
- Balbay'dan çarpıcı Saray kulisi!
En Çok Okunan Haberler
- Bahçeli ile görüşmesini anlattı
- Soylu'dan 'Özür dileriz' çıkışı
- Ölüm nedeni belli oldu
- İşte Enes Güran'ın kolundaki ısırık izinin fotoğrafı
- 'Bundan 25 gün önce de...'
- AKP döneminde ne kadar harcanmıştı?
- İşte AKP'li belediyelerin 'etkinlik' harcamaları!
- AKP ve CHP döneminin harcama raporu!
- MEB’ten skandal karar: Müdüre üstün başarı ödülü!
- Biberonla tiner içirilen bebek öldü