Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
Uzun Lafın Kısası... (04.05.2014)
Dün bir kez daha andım, rahmetli gazeteci dostum Şinasi Nahit Berker’i.
Uzun yıllarımız birlikte geçti.
Demokrasinin ilk yıllarıydı.
Cepte para olduğu zaman öğle yemeklerinde de birlikte olurduk ve yeni başlayan rejim tartışmaları arasında geçmişi ve geleceği uzun konuşmalarla savunan hükümet ve parti ileri gelenlerinin konuşmalarını alaya alır, “Bu memleket uzun konuşmalardan battı batacak” derdi.
Ne iktidarın ne de muhalefetin söylediklerini inandırıcı bulurdu. Üstelik bir tarafıyla İsmet Paşa’nın akrabasıydı.
Ve... söylemlerinde demokrasi diye diye bir aldatmacadır gidiyor diye irdelediği bir yanı vardı.
***
Uzun zaman geçti.
Türkiye hem uzun lafları hem de toplumu aldatan siyasal kurguları, oyunları demokrasilere özgü süreçler gereğiymiş diye sindirdi. Bugün Cumhurbaşkanlığı adı verdiğimiz çok perdeli oyunun bir perdesini izliyoruz.
CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu; bu oyunda rol alan iki aktörün gerçek yüzlerini ve rollerini nihayet sorumlu bir politikacı dikkat ve duyarlılığı ile pek güzel açıkladı.
Bugüne kadar, sanki RTE ile Abdullah Gül arasındaki konuşmalarda Çankaya için müşterek bir karar alınacakmış gibi bir hava yayıldı.
Oysa o konuşmaların amacı bir yanıyla Gül’ü küçük düşürmemeyi, diğer yanıyla RTE’nin Gül’ün parti içindeki etkisini pekâlâ dikkate almak zorundaymış gibi zorunlu olarak saygılı davrandığını kamuoyuna yutturdu.
Gül, RTE’nin Cumhurbaşkanlığı’na aday olacağını ilk günden beri adı gibi biliyordu.
RTE de kamuoyunu uyutmak amacıyla Gül’le konuşarak adaylığına karar vereceklerini sürekli söyledi. Gül’ü baştan silip bir yana atmadığını duyumsatarak iç ve dış kamuoyunu inandırdı. Çok önceden verdiği kararının üstünü örtüyor, tabii sonucu belli oyunu demokrasinin gereği sayan medyamızı da kendi yanında bal gibi idare ediyordu.
Türkiye’yi bir kez daha gerçekleri görmemekten kurtarmak istedi Kılıçdaroğlu. Şöyle dedi:
“Gül’ün bağımsız karar alma gücü olduğuna inanmıyorum. Geldiği (din kurallarına bağlı) kültür ve kendisini bir anlamda RTE’ye karşı minnet hissiyle dolu olduğunu hissetmesi, onun bağımsız bir söylem geliştirmesini engelliyor. RTE ne derse uyacaktır.”
Uzun lafın kısasına gelelim: RTE’nin MYK’si ile yaptığı son karar toplantısında beyefendi de dahil üç dönem vekillik yapanın bir kez daha aday olamayacağı tescil edildi bir kez daha ve...
... böylece Abdullah Gül Zonguldak’ta Başbakan’ın istişare yapmayı gerek gördüğü için Çankaya adaylığını henüz karara bağlamadıkları gibi, yersen dolapta yalancı dolma var misali bir açıklama yaparken...
“....kardeşi” çoktan Çankaya yoluna çıktığını bu biçimde duyuran, artık vekil olmayacağına göre, hizmete devam palavrasını sürdürecek tek mekân Çankaya kaldığını ilan ediverdi.
***
Bu arada RTE’nin bakanları rüşvete bulaşmamış, tertemiz bir hükümet başkanı olduğunu kanıtlayacak olaylar izlendi.
Delil yok diye İstanbul Cumhuriyet Savcılığı ünlü işadamlarının, bir bakan oğlunun, belediye başkanının da aralarında bulunduğu 60 kişi hakkında takipsizlik kararı verdiğini açıklayıverdi.
RTE’nin 17 Aralık rüşvet operasyonlarını, ondan emir alarak bu adamları içeri alan polis müdürlerini şak diye görevlerinden almasının, yerlerine uygun savcı ve yargıçlar atamasının gerçek anlamı da böylece kabak gibi ortaya çıktı.
Ama bu ülkede ne utanma, ne hukuk devletine saygı, ne de bu devleti devlet yapan öğelerine şu on-on iki yıl içinde planlı olarak beş paralık bağlılık kalmadığı bir kez daha kanıtlanmış oldu; ama ne çare..
.... Bu ülkede aman demokrasi canım demokrasi diyenler sayesinde iktidarı koruyup kollayan çevreler öylesine güçlendi ki, sokaklar ve TV’ler, RTE modelleriyle, örneğin Dördü Bir Aradaki programdaki RTE bülbülü Nagi ile Abdül örnekleriyle doldu.
***
Hükümetle son zamanlarda önemli konularda devletin başı ile hükümetin ters düşmesini demokrasinin gereği sayan bir Cumhurbaşkanı Çankaya’dan görkemli bir törenle ayrıldıktan sonra... Ne görev üstleneceği, parti başkanı mı başbakan mı olacağı beni hiç ama hiç ilgilendirmiyor.
Demokrasiyi otokratik bir düzene çevirmek isteyen Başbakanı’na, yok hayır cumhurbaşkanı olmamalısınız diyemeyen bir Cumhurbaşkanı, başbakan ve parti başkanı olsa ne olacak?
Bu kez yedi yıl boyunca hani arada bir Köşk’tekinin akla ve devlete zarar dayatmalarına hayır diyen olası bir başbakanla, başbakanın söylediklerini ara sıra olumlu yanıtlayan olası bir cumhurbaşkanı arasında, velhasıl iki aktörün başrolde olduğu, (bugüne dek seçim sonuçları kanıtladı ki halkımızı mutlu eden) bir Hacivat-Karagöz oyunu izlemeye devam edeceğiz.
2015 genel seçimlerine şunun şurasında ne kaldı ki...
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Yeni Doğan çetesi davasında çarpıcı itiraflar
- Canlı tarih müzesi Hisart 10. yılında!
- Teğmenler Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk ediliyor
- Tarihçi Yusuf Halaçoğlu'ndan şok iddialar
- TBMM'de 'Etki Ajanlığı' düzenlemesi tartışılacak: Amaç m
- Pera Palas'ta Atatürk Müze Odası
- İmamoğlu’ndan 10 Kasım paylaşımı!
- Donald Trump'ın yeniden başkan olması dünya ekonomisini
- Ege'nin Gündemi'nde bu hafta!
- Dubai çikolatasına rakip
En Çok Okunan Haberler
- Erdoğan belayı satın aldı
- Protesto eden yurttaşlara polis müdahalesi!
- ‘Kar leoparı’ neden cezaevinde
- Ünlü kebapçının kardeşi 20. kattan aşağı düştü!
- Kayyum belediyeyi kapattı!
- Elazığspor'dan maça çıkmama kararı!
- Trabzonspor'da ayrılık!
- Ali Koç'tan çok sert Kayserispor açıklaması!
- Al Nassr'dan Talisca açıklaması!
- Yetki kısıtlayan teklif komisyondan geçti