Cüneyt Arcayürek

Kıyamet!..

02 Şubat 2014 Pazar

Sürekli çelişkiler yaşanıyor desek yeridir.
Zira içeridekiler dışarıya çıkmak istiyor.
Dışardakileri içeriye atacak yeni soruşturmalar başlıyor; tabii ardından yeni davaların açılması beklentisi...
Hükümet, savcılar ve hâkimler arasındaki yoğun yeni görevlere atamaları yörüngesinden sapmış, paralel devlet peşinde koşan cemaatin emrindeki yargı erkini tarafsızlığa dönüştürmeyi amaçladığını açıklıyor...
Oysa haftanın son günleri yargıda izlenen yeni gelişmeler, bu açıklamaların zaten var olmayan sözde değerini de yitirdiğini kanıtlıyor.

***

Savcılar arasındaki değişim, şimdilik söylenip irdelenmeyen kimi olasılıkları tartışmaya açacak nitelik ve içerikte.
İnsaf sahibi, yargıdaki gelişmeleri mantığıyla çözümlemeye çalışan sade bir gazete okuru, tarafsız bir birey:
Lütfen söyler misiniz? Örneğin; ünlü işadamlarının, bakan oğullarının tutuklandığı 17 Aralık yolsuzluk ve rüşvet soruşturmasını yürüten savcının görevden alınmasından hemen sonra...
...yerine atanan savcının, hükümetin yargı erkinin bağımsızlığını sağlamaya çalıştığı iddiası doğrultusunda, meslektaşının yazdığı iddianameyi çöp sepetine atmasını ve...
...“iddianameyi yeni baştan yazacağını” açıklamasını acaba nasıl değerlendiriyor?

***

Başbakan uzun süre kavgalı olduğu Gülen cemaatini nasıl anacağını bir türlü kestiremedi.
Paralel devlet kurmaya çalışan bir çete dedi...
Lakin çevresi çete tanımıyla cemaati yargıya gönderemeyeceğini anımsatmış olacak ki, son günlerde birden “örgüt” sözcüğünü kullanmaya başladı ve...
Bu tanım değişikliğinin nedeni de cuma günü açığa çıkıverdi.
17-25 Aralık soruşturmalarında görev alan polisleri “örgütsel yapı” kurmak iddiasıyla soruşturmayı, başka görevlere atanan savcının yerine gelen savcı üstlendi.
Bu son örnekler, savcılar arasındaki geniş değişikliğin 17 Aralık soruşturmasıyla ilgisi olmadığını -beklendiği gibi- savunan hükümeti inandırıcı kılabilir mi?
Bu soruya evet diyecek, elbette kamuoyu hükümete darbe diye yutturmaya çalıştığımız bu davranışlarımızı onaylayacak diyen, tabii Başbakan ve yeni Adalet Bakanı ile sadık yandaş ve yalakalardan başka, sağduyu ve insaf sahibi olanlar varsa lütfen parmağını kaldırsın!

***

Onca yıldır başkentte olayları, insanları, kurumları izliyorum.
Çankaya Köşkü’nün yıllardır dinlendiğinden adım gibi eminim.
Ne var ki gelmiş geçmiş cumhurbaşkanlarının, devlet içi ya da özel görüşmelerinin dinlendiğini bile bile tek bir gün şikâyetçi olmadıklarını da biliyorum...
Zira onların özel ve resmi yaşamlarında saklayacak, gizleyecek bir olayı, davranışı yoktu!
Üstelik telefon dinlemelerinden yararlananları da oldu.
12 Eylül darbesinde sürgüne gönderilen Başbakan Demirel, kalacağı hapishaneyi yöneten subaylara, buradaki telefonları kullanıp kullanamayacağını sormuş; evet yanıtını alınca sabahtan akşama Kars’tan Edirne’ye örgütüyle telefonla ilişki kurmuştu.
“Örgütünüzle darbeyi çekiştiren konuşmalar yapmanız sakıncalı değil miydi” sorumu gülerek şöyle yanıtlamıştı: “Zaten telefonları dinliyorlar ve günü gününe darbeci generallere rapor veriyorlardı. Darbe hakkındaki düşüncelerimi duymalarında mahzur değil, tersine yarar vardı.”

***

Bugün ise Başbakan, Cumhurbaşkanı’nın da dinlendiğini açıklıyor. A. Gül, bu konuda konuşmak istemediğini söylüyor.
Telefonunun dinlendiğini açıklamakta ne gibi sakınca gördüğü bilinmediği için türlü söylentiler hemen yayıldı siyaset kulislerine...
Hatta Cumhurbaşkanı’nın son soruşturmada adı geçen ünlü bir işadamıyla konuştuğunu; ne zaman ne biçimde yalanlayacağı bilinmeyen bir haber de yayımlandı.

***

Bindik bir alamete gidiyoruz kıyamete, diyorlar ya sık sık.
Oysa demokrasimizde kıyamet hemen her gün gündemde!  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Viraj ustası 10 Mayıs 2015
Ya sen nesin? 9 Mayıs 2015
Anlamaz 8 Mayıs 2015

Günün Köşe Yazıları