Çiğdem Toker

‘Dış Mihrak’ Arayanlar Hatay’a Uğrasın

06 Ocak 2014 Pazartesi

“Lobi” kavramı, Beyaz Saray’a birkaç bina mesafedeki Willard Hotel’de doğmuş.
Dönemin ABD Başkanı Ulysses S. Grant’in, bu otelin lobisine sık uğraması; onun politikalarını etkilemeyi hedefleyen farklı kesimler için bir fırsat zeminine dönüşünce, lobi de bulunduğu yerde kalmamış.
19. yüzyıldan söz ediyoruz.
Bugün “lobicilik”in Türk siyasetindeki karşılığı ise neredeyse “darbecilik”e eş..
Hakiki anlamıyla bir darbe yapmanın koşulları kalmadığından olsa gerek, “faiz ve döviz lobisi”, son iki yıldır, toplumsal barışı bozan, Uludere, Gezi gibi can yakan sarsıcı gelişmelerin “olağan şüphelisi”ne dönüştü.
Fakat bir yandan şaşıracak bir durum değil. Türk usulü siyasette, “lobi”yi bir suçlama unsuru olarak kullanmak, iktidarın, güç kaybı hissettiği gelişmelerde dolaşıma soktuğu “dış mihrak”a benzer bir işlev görüyor.
Neyse ki, rakamlar -halen- düzenli açıklanıyor.
İçişleri Bakanı Efkan Ala’nın, “Operasyon öncesi dolarları kim aldı diye soruyorsam şüpheden değil. Elimde belgeler var” sözlerinden sadece iki gün sonra, döviz hesapları verileri yayımlandı:
- 6-13 Aralık’ta bankalardaki döviz hesapları sadece 187 milyon dolar artmış. Dövize ek talep yok.
- 6-17 Aralık tarihlerinde, dolar 1.4 kuruş artmış.
- Merkez Bankası’nın piyasalara dolar sattığı 16 Aralık’ta da talep gelmemiş.
- Ne zaman ki 17 Aralık sabahı rüşvet ve yolsuzluk operasyonu haberleri çıkmış, dövize hızlı bir yönelim başlamış.
Gezi’deki gibi. Başbakan Erdoğan’ın “dış mihrak bağlantılı faiz lobisi” sözü üzerine; ekonomik birimlerce yapılan incelemelerde, şu ana dek “lobi” izine rastlanmadı.
Yine de kullanışlı bir kavram olarak “faiz ve döviz lobisi”ni önümüzdeki günlerde daha sık duymaya hazırlanın. Hazine’nin ocak-mart dönemi sınavı ağır: 10.4 milyar dolar dış borç servisi var.

***

Uçaklar dolusu turistin, Türkiye’ye aktığı yaz mevsiminde değiliz.
Aylardan ocak. Vakit akşamüzeri.
Türkiye’nin 957 ilçesinden birinde, kent merkezine gitmek için, saatli kalkacak olan bir dolmuşa biniyorsunuz. Her şehirde, onlarcasına rastlanan dolmuşlardan biri...
Arkanızda, kısa saçlı sarışın bir genç kadın telefonda.
Sesini kısma gereği duymadan bağıra bağıra Fransızca konuşuyor.
O sıra dolmuşa binen bir adam Arapça yön soruyor. Sizse şoföre dolmuş ücretini Türkçe uzatıyorsunuz.
Bitmiyor. En arka sırada da yanlarında şirin bir kız çocuğu genç bir karı koca İngilizce konuşmakta.
Evet, Reyhanlı dolmuşundasınız....
Zaten zihniniz, sabah şehirde kahve içmek için gittiğiniz mekânda rastladığınız bir masayı not etmiş. Elinde defter, akıcı İngilizcesiyle orta yaşlı bir kadın, başörtülü bir kadınla sohbette. Yanından geçerken defterin üzerinde “religion” (din) kelimesi gözünüze çarpmış.
Aynı günün akşamı dolmuşta kulaklarınız dört dil birden duyunca, duraksıyorsunuz işte.
Tabii ki konuksever biri olmadığınızdan değil. Üstelik, çokkültürlülüğü gurur vesilesi olmuş bir kadim kentte olduğunuzun da idrakindesiniz.
Ama iç savaşa komşu bir sınır şehrindeyseniz, o sınırda bundan sekiz ay önce bombalar patlamış, 53 kişi ölmüş, iki gün önce de mühimmat yüklü olduğu söylenen bir TIR aranamamışsa, düşüncelerinizin farklı yönlere akmasına engel olamıyorsunuz.
Son iki yıldır kim bilir kaç kez duyup okuduğunuz “Hatay’da ajanlar cirit atıyor” cümlesini anımsıyorsunuz.
Ve yanılmayı dileyerek bu güzelim şehrin değişen dokusunun, bozulan sosyal yaşam dengelerinin görünür bir gelecekte çok önemli sonuçlar doğurabileceğini hissediyorsunuz.
“Dış mihrak” arayanlar biraz da Hatay’a baksa keşke diyorsunuz.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Hoşça kalın 9 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları