Ayşegül Yüksel

Biraz çizgi roman, daha az opera

14 Kasım 2017 Salı

‘Osmancık’ Ankara Devlet Tiyatrosu’nun yeni yapımları arasında yer alıyor. Tarık Buğra’nın 1983’te yazdığı aynı adlı romandan Dinçer Sümer’in sahneye uyarladığı metin ilk kez 1984-85 döneminde yine Ankara DT tarafından Semih Sergen’in rejisiyle sahnelenmiş, Osman Gazi rolünü Çetin Tekindor üstlenmişti. Başarısız bir çalışmaydı. ‘Osmancık’ romanı, Tarık Buğra’nın uyarlaması, Yücel Çakmaklı’nın rejisi ve Yalçın Tura’nın müziğiyle 1986 yılında TRT yapımı bir dizi olarak yayınlandı. Başlıca rolleri Cihan Ünal ve pek çok başka ünlü sanatçı tarafından canlandırılan bu dizi, daha sonra yeniden kurgulanarak sinema filmine de dönüştürüldü. ‘Osmancık’ oyunu ise seyirciyle buluşmayı sürdürerek bugüne ulaştı. Anlaşılan, tiyatro ve TV yöneticileri, Osmanlı Devleti’nin kuruluşunu işleyen bu yapıtı sürekli olarak gündemde tutmayı kutsal bir görev olarak benimsemiş durumdalar. Sürmekte olan ‘Diriliş-Ertuğrul’ (TRT) dizisinin içerdiği tarihsel öykünün ardından yaşananları anlatan ‘Osmancık’ oyunu, bu kez 7 müzisyenin canlı performansı ve 50 dolayında oyuncunun katkısıyla bir süperyapım olarak tasarlanmış. Adnan Erbaş’ın sahnelediği oyun Murat Gülmez’in dekor, İnci Kangal Özgür’ün giysi, Osman Uzgören’in ışık tasarımıyla sunuluyor. Müzik Kemal Günüç, koreografi de Özgür Adam İnanç imzasını taşıyor.

‘Bildungsroman’ amaçlanmış

Oyunda, ele avuca sığmaz ‘Osmancık’ın (Orhan Özyiğit), çeşitli aşamalardan geçerek, nasıl sorumlu bir devlet adamı konumuna ulaştığı anlatılıyor. Tarık Buğra’nın romanı üç amaca yönelik: Öncelikle Osmanlı tarihine sahip çıkmaya yönlendiriyor okuru; sonra, atalarımızın gelenek ve göreneklere bağlılığını en büyük erdem olarak özendirici kılıyor; dahası, kişinin olgunlaşıp bilgeleşmesini gösteren bir ‘bildungsroman’ niteliğine büründürülmüş. Kısacası, sahnede canlı olarak göstermektense, anlatmayı amaçlayan bir yapı söz konusu. Uyarlamacı-yazar Dinçer Sümer, Tarık Buğra’nın amaçlarına bağlı kalma adına, çok sayıda kısa tablo kullanmış. Anlatıyı, bilge Ede Balı’nın (Nihat Hakan Güney) Osmancık’ı uslandırmaya yönelik çabalarıyla başlatıp bu yiğit genci, babası Ertuğrul Gazi’nin (Mehmet Gürkan) Kayı boyunu emanet edeceği önderlik erdemleriyle donatmasıyla sürdürüyor. Osmancık’ın Malhun Hatun’la (Neşe Baykent) evlenmesi, Ertuğrul Gazi’nin cenaze töreni, Bizans tekfurlarıyla çatışmalar, dost Hıristiyanların Müslümanlığa geçişleri, savaş sahneleri, Orhan’ın doğumu, vb., sahnede tek tek canlandırılıyor. Yetmiyormuş gibi, bir de Anlatıcı (Bülent Aksoy) eklenmiş sahne olayına. Böylece, oyun iki buçuk saate uzuyor.

Çizgi roman dokusu

Seyirciyi sahneye bağlayan dramatik bir akış/enerji (aksiyon) olmadığı gibi, karakterlerin derinliğine de inilememiş. Oyuncular Suat Yalaz’ın tarihsel çizgi romanı ‘Karaoğlan’ı çağrıştıran görüntü ve jestlere büründürülmüş. Zaten giysiler ve sahnedeki sınırlı hareket düzeni de bu ünlü çizgi romanı ve başka resimli romanları anımsatıyor. Böylece, sahnede izlediğimiz, Buğra’nın anlatısının –çoğu resimli romanlarda olduğu gibi- görselliğe büründürülmeye çalışılmasından öteye gitmiyor. Durum böyle oyunca, oyuncular ilk yarıda psikolojik açıdan boşlukta kalıyor. İkinci yarıda daha iyiler. Çok sayıdaki tabloda dekor değişimini sağlamak için, biçim değiştirebilen ahşap yapılar kullanılmış. Oyuncuların bu yapılar üstünde durmadan hareket ettirilmesiyle tablolar canlı tutulmaya çalışılmış. Oyun boyunca başka bağlamlarda da oluşturulan koreografik düzen ‘opera’ mizansenlerini anımsatan bir görselliği çağrıştırıyor. Sonuç olarak, çizgi roman ile ‘opera’ mizanseni arasında kalmış bir sahneleme söz konusu. Yoğun emek konmuş ‘Osmancık’ yapımına. Ne ki maya tutmamış...



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

‘Öteki’nin dramı 22 Ekim 2024

Günün Köşe Yazıları