Ayşe Emel Mesci

Zemin kayması ve Ahmet Cemal

07 Ağustos 2017 Pazartesi

24 Temmuz’daki duruşmada tahliye edilen arkadaşlarıma geçmiş olsun diyorum. Ahmet Şık, Kadri Gürsel, Murat Sabuncu ve Akın Atalay’ın da bu delilsiz davanın bir sonraki duruşmasında serbest bırakılacaklarına yürekten inanıyorum, inanmak istiyorum.

‘İtirazınız hâlâ baki mi?’
Sevgili Güray Öz 6 Ağustos Pazar günkü yazısında çok isabetli bir tespit yapmış. Yaşanan onca acıya, hayatın verdiği onca derse karşın hâlâ kafası karışık olanlara büyük resmi hatırlatan esaslı bir soru yöneltmiş: “Önemli olan toplumsal hayatı, siyasal iklimi, ideolojik alanı kimin belirlediği, zeminin nereye doğru kaydığıdır. Tartışmayı sürüklendiğiniz, daha doğrusu teslim olduğunuz alanda mı yapıyorsunuz, yoksa gidişe itirazınız hâlâ baki mi?”
Sorunun önemi, sadece siyasal alanla sınırlı kalmamasında, sanattan bilime, eğitime ve toplumsal alanın bütününe uygulanabilir olmasında yatıyor. Çünkü zemin kayması o denli geniş çaplı bir toplum ve medya mühendisliğiyle bir arada gerçekleşti ki Türkiye’nin iyi kötü yerleşiklik kazanmış kurumsal yapılarının birçoğu altüst oldu. Bu yerleşik yapılarda eleştirilecek yan yok muydu? Hem de çok vardı, biz ve bizden sonraki kuşakların trajik öyküsü zaten bu eleştirilerin vücut bulmuş hali oldu. Gerçek amacı bir “parantezi kapatmak” olan zihniyet ise bu kusurlar sayesinde kendisine her aşamada farklı “bileşenler” bularak yol almayı başardı. Ama ne bu “başarı” ne de geçmişin kusurları, mevcudun yerine dayatılmak istenenin eğitimden kültüre, bilimden sanata her alanda Cumhuriyet kazanımlarını inkâr eden bir geriye gidiş olduğu gerçeğini değiştirebilir.
Peki, Güray Öz’ün sorusuna cevapla, “Gidişe itirazımız baki” ise, zemin kaymasına karşı nasıl direnilebilir? İşleyişleri şu veya bu nedenden ötürü altüst edilmiş ya da altüst olmuş yerleşik kurumların bıraktıkları boşluk nasıl doldurulabilir? Kurumlara içeriden sahip çıkmanın yanı sıra, alternatif alanlar yaratmaya uğraşmak, bu sorunun yanıtlarından biri olabilir. Ama bu alternatif alanlar da ancak siyasal partilerden yerel yönetimlere ve sivil toplum kuruluşlarına kadar çok çeşitli aktörlerin particiliği, kayırmacılığı, lobiciliği bir kenara bırakıp gerçek bir dayanışmaya girmesiyle hayat bulabilir, toplumsal görünürlük kazanabilir.

Ahmet Cemal ve öğrencileri
1 Ağustos’ta, daha yapacak çok işi varken yitirdiğimiz Ahmet Cemal’i, tüm diğer değerlerinin dışında, işte bu alternatif alan açmaya düşkün yanıyla ayrıca severdim. Evet, Ahmet Cemal yazıları, kitapları ve çevirileriyle edebiyat dünyasına yaptığı katkı tartışılmaz bir değerdi. Ama diğer yandan Ahmet Cemal önemli bir tiyatro düşünürüydü; tiyatro ile ilişkisinde ise “eğitim” ve “gençler” hep ön plandaydı. Türkiye’de genç tiyatrocu kuşağının durumunu en çok dert edinen, eğitimin ve gençleri eleştirel düşünceyle tanıştırmanın önemini en derinden kavramış tiyatro insanlarından biriydi. Gençlerle eğitim düzleminde kurduğu ilişkiyi sanatsal üretime taşıma çabasını, buradan edindiği deneyimi Cumhuriyet’teki köşe yazılarında okurla paylaşarak çoğaltma isteğini hep büyük bir ilgi ve saygıyla izledim. Sonra “Kuvayımilliye” ve “Mucize” oyunlarında Moda’daki “Ahmet Cemal Kültür Atölyesi”nden geçmiş pırıl pırıl gençlerle çalıştım. Hoca’nın izini hep gördüm onlarda, bir araya geldiklerinde de Hoca’da öğrencilerinin uyandırdığı sevgiyi, şevki gözlemledim, onlarla kurduğu o zarif ve üretken ilişki belleğimde silinmez izler bıraktı.
Ahmet Cemal’in zemin kaymasına itirazı hep baki kaldı, sadece yazılarıyla direnmedi, bu kaymaya karşı lobilerin, kayırmacılıkların, siyasal dayatmacılıkların dışında kalarak elinden geldiğince alternatif alanlar üretmeye çabaladı. Bence Ahmet Cemal’den alınacak çok ders var.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Buzdağının altı 4 Kasım 2024
Toplumsal çürüme 21 Ekim 2024

Günün Köşe Yazıları