Ayşe Emel Mesci

Son kaya

28 Şubat 2022 Pazartesi

Amin Maalouf’un son romanı “Empedokles’in Dostları” (çeviren Ali Berktay, Yapı Kredi Yayınları) şu cümleyle başlar: “Tavandaki iki yüz vatlık lambam cılız bir kilise mumu gibi titredi, sonra da söndü.” Bütün dünya karanlığa gömülür, iletişim araçlarının hepsi, telefonlar, cep telefonları, internet, radyo, televizyon, her şey susar. Tedirgin, korku dolu bir bekleyiş başlar. Çünkü ABD’nin eski Sovyet sisteminden kalma ve elinde nükleer silahlar da bulunan bir savaş baronuna saldıracağı duyulmuştur. Acaba dünya o korkulan nükleer felaketle mi karşı karşıyadır? Ama sonradan kendilerine “Empedokles’in Dostları” diyen ve binyıllar boyunca adeta bize “paralel bir evrende” yaşayıp çok üstün bir uygarlık kurmuş “kardeşlerimiz”in bu müdahaleyi yaptıkları, dünya karanlığa gömülmüşken tehlikeyi bertaraf ettikleri anlaşılır.

İNSANLIK TRAJEDİSİ

Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısında siren sesleri, roket patlamaları, top gürültüleri ve makineli tüfek cayırtıları arasında metrolara, evlerin altlarındaki barınaklara sığınıp canlarını kurtarmaya, yollara dökülüp tehlike bölgelerinden uzaklaşmaya çalışan insanları televizyonda seyrederken “Keşke gerçek olsa, keşke gelseler Empedokles’in Dostları” dedim kendi kendime…

Ekranları dolduran irili ufaklı uzmanlar “jeopolitik”, “jeostrateji”, “NATO’nun çevrelemesi”, “Rusya’nın emperyal hevesleri” gibi koca koca laflarla, değerli düşüncelerini biz sıradan fanilerle paylaşırlarken, arkalarındaki görüntülere yansıyan insanlık trajedisini içlerinde ne kadar hissediyorlar, bilemiyorum.

Yağan bombaların, metrolarda doğan bebeklerin, ailelerini terk etmek zorunda kalan babaların, annelerin, başlarına ne geldiğini anlayamayan çocukların gözleri önünde, sanki uluslararası bir turnuvada satranç maçı yapılıyormuş gibi konuşuyorlar çünkü. Hamleleri öngörmeye, karşı hamleleri değerlendirmeye çalışıyor, hatta taraf tutuyor, “şu haklı, bu haklı” diyorlar. Onları izlerken yaşanan trajedinin farkındalar mı acaba diye düşünmemek mümkün mü?

“Yurtta sulh, cihanda sulh” asla boşuna söylenmiş bir söz değil; ömrü kanlı savaş meydanlarında geçmiş bir askeri dehanın “savaşın aslında bir cinayet olduğunu” ta içinden bilmesinden, ekranlarda göre göre bir süre sonra kanıksamaya başlanan trajediyi bizzat yaşamış olmasından, yüreğinde hissetmesinden kaynaklanan, son derece içten, son derece hakiki bir şiar… Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan henüz 15 yıl sonra başlayan ve bütün dünyayı kana boyayan büyük boğazlaşmanın, 2. Dünya Savaşı’nın dışında kalabilmemizi, bu siyasi iradeyi gösterebilmemizi barışı önceleyen o kurucu felsefeye borçlu olduğumuzu asla unutmamak gerekiyor.

LOZAN VE MONTRÖ

Üstelik Mustafa Kemal Atatürk, o savaşın hemen öncesinde, Başbakan İsmet İnönü ve özellikle Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras’ın değerli katkılarıyla, 1936 yılında imzalanmış Montrö Antlaşması ile Boğazlar’ı yaklaşan felaketin dışında tutabilmenin önkoşulunu yaratıp bize öyle veda etmiş bir barış dehasıdır. Dünyanın savaşları değil barışı önemseyen devlet adamlarına çok ihtiyacı var.

Gazetemizin kurucusu Yunus Nadi’nin yazılarından Işık Kansu tarafından derlenip günümüz Türkçesine aktarılmış küçük bir broşür var: “Atatürk’ün Nitelikleri.” Orada yer alan “Her Ciddi İşte Son Kaya” başlıklı yazıda Kurtuluş Savaşı’nda benimsenen “Son Kaya” ilkesinden söz ediliyor. Atatürk’ün dilinde bunun vatan topraklarımızın her karışını son kaya parçasına kadar savunma anlamına geldiğini açıklayan Yunus Nadi, bu kuralın daha sonra kurucu kadrolar tarafından bütün mücadelelerde temel prensip haline getirildiğini anlatıyor: “Lozan’da başta Lord Curzon olmak üzere bazı büyük devlet adamları, orada bize karşı vermek zorunda kaldıkları ödünlerin uzun sürmeyeceğini, çünkü mali ve iktisadi sahalarda biz Türklerin çok geçmeden yaya kalacağımızı hesaba katmışlardı. Onların ‘Son Kaya’dan haberleri yoktu.”

Lozan ve Montrö antlaşmaları bu ülkenin uluslararası güvenliğinin, huzur ve barışımızın “Son Kaya”larıdır, bunun hiç unutulmaması gerekir.

Barışı küçümseyip strateji kesenlerin burnumuzun dibinde yaşananı iyi görmesinde, iyi süzmesinde sonsuz yarar var. Çünkü bizi kurtarmaya “Empedokles’in Dostları” gelmeyecek ne yazık ki...



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Dünya bir sahnedir 1 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları