Ayşe Emel Mesci

Maskeli balo sona eriyor

27 Temmuz 2020 Pazartesi

Maskeli balo sona eriyor. Maskeler düşüyor, Cumhuriyetle hesaplaşma ajandasının bugüne kadar taktik gereği bekletilen maddeleri de raftan indirilip gözler önüne seriliyor. Ayasofya’yı ibadete açmak için, altında Atatürk’ün imzası bulunan 86 yıllık bir Bakanlar Kurulu kararı günümüzün Danıştay’ı marifetiyle iptal ediliyor. Bu yöntemden de anlaşılıyor ki oyun giderek daha da açık ve sert oynanacak. Konunun bu yönünün, yani Atatürk imzalı bir kararın bugünün yargısı eliyle iptal edilmesinin Ayasofya tartışmasından daha önemli ve kaygı verici olduğunu düşünüyorum. Zaten Diyanet İşleri Başkanı’nın okuduğu hutbedeki lanet söylemi de bu kaygıyı doğruluyor.

İstanbul Sözleşmesi

Maskelerin düştüğünün bir diğer önemli göstergesini de İstanbul Sözleşmesi’ne yönelik kampanya oluşturuyor. 11 Mayıs 2011’de İstanbul’da imzaya açıldığı için “İstanbul Sözleşmesi” adıyla anılan bu sözleşmenin tam adı şöyle: Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi. Sözleşmenin önemi, kadına karşı şiddeti ve aile içi şiddeti bir insan hakkı ihlali ve ayrımcılık türü sayan ilk uluslararası anlaşma olmasından ve devletlerin bu konudaki yükümlülüklerini belirlemesinden kaynaklanıyor. O dönemde maskeli balo henüz sona ermediği için ve kuşkusuz çeşitli başka nedenlerle, Türkiye bu sözleşmeyi imzaya açıldığı gün imzalamış ve daha sonra TBMM tarafından da onaylanan sözleşme Resmi Gazete’de yayımlanmıştı. Türkiye, İstanbul Sözleşmesi’ni imzalayan ilk ülkeydi!

Sekiz yıl içinde ne değişti de önce imzaya açılmasına ev sahipliği yapılan, sonra da koşa koşa imzalanan bu sözleşmeden bugün Türkiye’nin imzasını geri çekmesi gündeme getiriliyor?

Yoksa sözleşmeye taraf olan devletlere getirilen, “kültür, töre, din, gelenek veya sözde ‘namus’ gibi kavramların şiddete gerekçe olarak kullanılmasının önüne geçecektir” tarzındaki yükümlülük, maskelerin giderek düştüğü günümüzde rahatsızlık kaynağı mı oldu?

Sadece taban konsolidasyonuyla açıklanamayacak, çok ciddi bir rota değişikliği söz konusu ve bu değişiklik kendisini birçok konuda artık hiç gizleme ihtiyacı duymadan ortaya koyuyor.

Kadınlara biçilen yer

Yoksa her gün bir veya birkaç kadın cinayetinin göz göre göre işlendiği, kadınların eski eşlerinden, sevgililerinden vb. korunma taleplerinin genellikle dikkate alınmadığı bir ülkede, böyle bir sözleşmeyi tartışmaya açmanın, kadını bu tartışmalar içinde bir kez daha aşağılamanın, bir kez daha ikinci sınıf vatandaş gibi sunmanın söz konusu şiddeti azdıracağı, en azından teşvik edeceği belli değil mi?

Buna rağmen gösterilen bu ısrar, gündeme getirenler açısından konunun taşıdığı ideolojik önemi gösteriyor. Kafalarındaki memleket hayalinde biz kadınlara biçtikleri yeri ortaya koyuyor.

Bir de Danıştay marifetiyle kararını geçersiz kıldıkları, Ayasofya’nın minberinden lanet okudukları Cumhuriyetin kurucusunun; hiç tartışmasız Türkiye Cumhuriyeti’ni borçlu olduğumuz halde ihanetle suçladıkları Mustafa Kemal Atatürk’ün bu konuya nasıl baktığını hatırlayalım.

Kurtuluş Savaşı sürerken Ankara’yı ziyaret eden Fransız kadın gazeteci Berthe G. Gaulis, Çankaya Köşkü’nde buluştuğu Mustafa Kemal’e sorar: “Sizin hayalini kurduğunuz ülkede kadının yeri ne olacak?” Gazi hiç duraksamadan cevap verir: “Tabii ki tam eşitlik! Bir erkeğin hakkı neyse aynına sahip olacak! Aksi düşünülemez bile. Bir milletin yarısının onun sosyal yaşayışı dışında tutulması kabul edilemez. Kadınlarımız erkeğin yerini alıp askerlik yapıyor, tarlalarda çalışıyor, çift sürüyor, cephane taşıyor, yaralı bakıyor, siperlere kadar askerin savaşına ortak oluyor. Hepsi kurtuluşlarını hak etti. Sonuna kadar!

İşte iki farklı memleket hayali ve bu hayallerde kadının yeri. Nereden nereye… Maskeli balo sona eriyor artık…



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Buzdağının altı 4 Kasım 2024
Toplumsal çürüme 21 Ekim 2024

Günün Köşe Yazıları