Ayşe Emel Mesci

Kaostan kozmosa: Mustafa Altıntaş

28 Eylül 2015 Pazartesi

Farklı kültürlerin, ayrı dillerin kesişme alanlarında boy atan sanattan, siyasetin alacağı o kadar çok ders var ki...

Zaman ile hesaplaşma sanatın can alıcı boyutlarından biridir. İnsan olarak sanatçının zamana direnme çabasının, yaşadığı zamanı kavrama ve aktarma gayretinin yanında, bir de sanat yapıtının kendi içinde devreye giren zaman mücadelesi vardır. Yapıta içkin, yaratılmış, kurmaca zamanın, dışarıdan kendi gündelik zamanını sırtlayarak gelen izleyici/ katılımcıya kabul ettirilmesidir söz konusu olan. Bu noktada yapıtın asıl gücü, bir atmosfer yaratma enerjisinden kaynaklanır.

Sembollerin serüveni
Uzun yıllar Paris’te yaşamış, sayısız sergi açmış, şimdi de Türkiye ile Fransa arasında gidip gelen değerli ressamlarımızdan Mustafa Altıntaş’ın çeşitli dönemlerinden derlenmiş yapıtlarının yer aldığı kataloğun sayfalarını karıştırırken, bir yandan da zamanla ilişkinin Mustafa’nın kendi kişisel tarihi içinde nasıl değiştiğini gözlemleme fırsatı buluyorum. Gerçek zamanı birebir algılama çabasının içine sanatçının kendi zamanını, giderek zamansızlığı izleyicisine aktarma kaygısının nasıl sızdığını fark ediyorum. Bir boşluğun, mekânsızlığın içinde giderek kesinleşen devingen çizgilerin, saflaşan renklerin tuvaller üzerinde oluşturduğu geometrik katmanlar, kaos-kozmos zıtlığında dokunmuş fraktallerin sürekli kayışı, bizim de evrenin sonsuz hareketinin içinde olduğumuzu düşündürüyor. Bir yandan da, Einstein’ın ünlü “geçmiş, günümüz ve gelecek arasındaki fark yalnızca ısrarlı bir yanılsamadan ibarettir” sözünü çağrıştırıyor. Ve Altıntaş’ın bu katmanların üzerine, yanına, çevresine yerleştirip çeşitli sembolik değerler yüklediği somut figürler hem derinlik duygusuna katkı yapıyor, hem de oluşturdukları görsel kontrast ile yapıtın bizi kendi zamanımızdan kurtaran atmosferini oluşturuyorlar.
Mustafa Altıntaş ile dostluğum 20 küsur yıl öncesine, benim Fransa günlerime dayanıyor. 1993’te Avignon Off’ta Fransızca olarak sahnelediğim “Un Cri à travers le monde”un (Dünyaya Atılan Çığlık) afişini Mustafa’ya yaptırma şansını yakalamıştım. O zamandan beri sembollere verdiği önemi bildiğim için, katalogda bu sembollerin serüvenini izlemek de ayrı bir keyif oluyor.
Tarih, antropoloji, arkeoloji, kozmoloji alanlarında uzun yıllardır süregelen ilginin soluğu Altıntaş’ın yapıtlarında sürekli hissediliyor. Çağdaş ironi ile kültürün kökenlerine, Anadolu’nun tarihine duyulan tutkulu merak bir arada harmanlanıyor.
Mustafa ile yaptığım her sohbet, onun resimleri, işleri arasında gezinmek, beni ülkenin siyaset tarafından ezilmiş, yamyassı edilmiş havasının dışına çıkarıyor. Farklı pencerelerin, farklı perspektiflerin mümkün olduğunu gösteriyor. Bu kısır, yavan, iki boyuta indirgenmiş siyaset müsameresinden çıkıp çok boyutlu bir evrene dalmamı sağlıyor. Farklı kültürlerin, çeşitli bilim dallarının, ayrı dillerin kesişme alanlarında boy atan sanattan, siyasetin alacağı o kadar çok ders var ki...  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Buzdağının altı 4 Kasım 2024
Toplumsal çürüme 21 Ekim 2024

Günün Köşe Yazıları