Ayşe Emel Mesci

Kalmak da var geçmek de…

28 Mart 2022 Pazartesi

Uluslararası Tiyatro Enstitüsü’nün (ITI) 1962’den beri gelenekselleşen 27 Mart Dünya Tiyatro Günü kutlamasına ilişkin uluslararası bildiriyi bu yıl, ABD’den ünlü tiyatro ve opera yönetmeni Peter Sellars yazdı.

ITI Üniversiteler Türkiye Temsilcisi BİLKENT Üniversitesi Tiyatro Bölümü’nün başkanı Jason Hale ve ITI Türkiye Temsilciliği Yönetim Kurulu’nun (Turan Oflazoğlu, Engin Uludağ, Ayşe Emel Mesci ve Savaş Aykılıç) aldıkları ortak karar ile bu yılki Dünya Tiyatro Günü ulusal bildirisi ise duayen tiyatro eleştirmeni ve çevirmen Seçkin Selvi tarafından kaleme alındı.

Sevgili okurlar, normalde sizin yukarıdaki satırları dünkü (27 Mart Pazar) Cumhuriyet gazetenizde, bildirilerin hemen üstünde görmeniz gerekirdi. Ben de sizin bilgi ve haber alma hakkınıza saygı adına kendi köşemde aktarmayı uygun buldum. 

ÖDÜNSÜZ BİR YAŞAM

“Baskılar, tutuklamalar, darbeler insanlar için bir sınav aynı zamanda. Kalmak da var, geçmek de…” Zeynep Miraç’ın Seçkin Selvi’nin yaşamını, mücadelesini, inanılmaz direncini ve üretkenliğini kâh kendi yazarak kâh sözü Seçkin’e bırakarak anlattığı “Seçkin. Ödünsüz Bir Yaşam” adlı mükemmel kitaptan aldım bu iki cümleyi. Çünkü bu memleketin egemenlerinin ne yazık ki sık sık önümüze koymaktan vazgeçmedikleri yol ayrımlarında bedel ödemeyi göze alarak sınavdan yüzlerinin akıyla geçmiş, köşelerinde susup oturmamış tüm aydınları olduğu gibi, Seçkin Selvi’yi de tanımlıyorlar. O nedenle, Seçkin Selvi “Tiyatro insanlığın dünyaya açılan gözüdür” deyince bu ifadenin içi doluyor, güzel kalem oynatmanın ötesine geçiyor, üzerine laf söyleme ihtiyacı abes kaçıyor.  

Ben Seçkin Selvi’yle bundan tam elli bir yıl önce, 1971’de, çok ilginç bir mekânda, siyasi şubenin bulunduğu, gözaltı ve işkence merkezi olarak ün yapmış Sansaryan Han’da tanıştım. 12 Mart döneminin sıkıyönetim karanlığında, “Fırtına” harekâtıyla İstanbul didik aranırken kaçak duruma düşen solcuların, aydınların yüzüne kapılar birer birer kapanıyordu. Seçkin’in kapısı ise dostlarına hep açık kalmış, Harun Karadeniz’e, Osman Arolat’a ve birkaç gün önce yitirdiğimiz değerli gazeteci, “Devr-i Süleyman” oyununun unutulmaz yazarı, her devrin “olağan şüphelisi” Aydın Engin’e evini açmıştı. İşkence seslerini birlikte dinledik, bir gecenin sabaha dönen saatlerinde “çok tehlikeli şüpheliler” olarak derdest edilerek getirilen Azra Erhat’ı, Yaşar Kemal’i, Vedat Günyol’u, Sabahattin Eyüboğlu’nu, Tilda Gökçeli’yi, Magdelana Ruffer’i birlikte karşıladık, Selimiye hücrelerinde ve Maltepe Askeri Cezaevi’nde birlikte yattık.

SAĞMALCILAR

Seçkin birkaç ay sonra serbest bırakıldı ama 1972’de yaptığı bir çeviriden ötürü 1.5 yıl hapse mahkûm edilince yeniden cezaevine girdi. Ben o sırada beş yıla mahkûm edilip Adapazarı Cezaevi’ne sevk edilmiştim. Sağmalcılar Cezaevi’nden bana yazdığı 1 Mart 1973 tarihli mektupta şöyle demiş: “Emel’e mektup mu yazsam, atlayıp Adapazarı’na mı gitsem derken, bir de baktım ki ben Sağmalcılar’dayım. (…) Kendine iyi bak, sağlıklı ve dimdik kalmamız gerek. En azından Melen’i (Ferit Melen o sırada başbakandı) uğurlamak için el sallayacak denli güçlü kalmak zorundayız.”

Hep güçlü kaldı Seçkin, inanılmaz acıları göğüsledi ve hep üretti. Sağmalcılar’da yatarken Gabriel Garcia Marquez’in “Yüzyıllık Yalnızlık” adlı başyapıtını Türkçeye kazandırdı. 

Ben Seçkin’den bir süre önce geçmiştim Sağmalcılar’dan. Mahkemede cezalar kesinleştikten sonra çeşitli sivil cezaevlerine sevk edilmeden önce oraya gönderilmiştik. 30 Mart 1972’de oradaydım. Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ın idamlarını durdurmak için NATO görevlisi üç teknisyeni kaçıran on devrimcinin Kızıldere’de öldürüldüklerini orada öğrenmiştik. Tam elli yıl önce... İsimlerini hatırlatmak istiyorum bir kez daha: Mahir Çayan, Hüdai Arıkan, Cihan Alptekin, Nihat Yılmaz, Ertan Saruhan, Ahmet Atasoy, Sinan Kâzım Özüdoğru, Sabahattin Kurt, Ömer Ayna, Saffet Alp. 

Seçkin şöyle diyor kitapta 12 Mart’ı değerlendirirken: “68 kuşağının üzerinden geçildi. Aydınlar ve üniversite öğrencileri hedef alındı, bugünlerimizi hazırlayacak olan kuşaklar ezilip geçildi.”

Ve geldik bugünlere... Sınıfta kalanlar da oldu, geçenler de… 

“Tiyatro insanlığın gözünü dünyaya açar.” Bu umutla kutluyorum 27 Mart Dünya Tiyatro Günü’nü.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Buzdağının altı 4 Kasım 2024
Toplumsal çürüme 21 Ekim 2024

Günün Köşe Yazıları