Ayşe Emel Mesci

İstisnalar kaideyi bozsun artık!

03 Ağustos 2015 Pazartesi

Son günlerde sık sık “Antigone”yi düşünüyorum. Özellikle üzerimize oluk oluk genç kan yağmaya başladığından beri, Antigone ıssızlığımın davetsiz konuğu oluyor ara sıra.
Tatile çıkmadan önceki 6 Temmuz tarihli son yazımı, “Savaşı durdurmak istiyorsak, ‘Hayır’ demeyi ve bunu gür bir sesle haykırmayı becermeliyiz” diye noktalamıştım. Beceremedik demek ki, savaş çıkardılar sonunda yine. Barış gölgeler ormanında kayboldu, savaş yolunu buldu. Zaten bu tuhaf dünya “uygarlığı”nın içindeki bu tuhaf coğrafyanın bu tuhaf memleketinde, genel kural savaş, kısa barış dönemleri ise ne yazık ki istisna... En azından benim kişisel tarihim böyle geçti. Ve en umutlandığımız anlarda bize hep hatırlattılar: “İstisnalar kaideyi bozmaz.”

Sofokles’in Antigone’si
Sofokles tiyatro tarihinin en uzun soluklu yapıtlarından biri olan “Antigone”yi esas olarak şu çelişki üzerine kurmuştur: Oidipus kenti terk ettikten sonra Thebai’nin yönetimini devralan iki kardeşten Eteokles, daha önceden anlaştıkları gibi görev süresinin bitiminde tahtı kardeşi Polyneikes’e devretmeyince, Polyneikes yabancı bir orduyla birlikte Thebai üzerine yürür. Savaşta iki kardeş de ölünce tahta çıkan Kreon, Eteokles’e geleneklere uygun bir biçimde cenaze töreni yapılmasını, ama “vatan haini” diye nitelediği Polyneikes’in cesedinin, kurda kuşa yem olması için gömülmeden bırakılmasını emreder. Bu emre karşı çıkanları idam ettireceğini duyurur. Antigone ise erkek kardeşi Polyneikes’in cesedini her ne pahasına olursa olsun gömmeye ve ona karşı sorumluluğunu yerine getirmeye kararlıdır.
“Antigone” çeşitli okumalara açık bir metindir. Ele alındığı zamanın ruhu, metnin yorumu üzerinde belirleyici bir etki yapabilir. Ben bugün “Antigone”yi düşündüğümde, ölüsünü gömmek üzere çırpınan bir kız ve ölüler üzerinden, ölüm üzerinden siyaset yapan bir kral görüyorum sadece. Metnin diğer tüm temaları geri planda kalıyor.

Zamanın ruhu ve Antigone
Türkiye’nin haline bakıyorum. Genel seçimlerini yapalı henüz 2 ay bile olmamış bir ülkede aniden patlak veren bu kan, bu şiddet, bu nefret fırtınası ürkütüyor beni. Clausewitz demişti yanlış anımsamıyorsam: “Savaş politikanın başka araçlarla devamından başka bir şey değildir.” Bu soğuk analiz çıldırtıyor beni, hem zamanın ötesinden Clausewitz’e, hem başımıza bu belayı saranlara, hem de televizyonlarda savaş çığırtkanlığı yapanlara haykırmak istiyorum: “Savaş örgütlü cinayettir. Nokta. Savaştan önce çocuklar ölmez, savaşla birlikte çocuklar ölmeye başlar. Nokta. Politika yapacaksanız yapın, bunu başka araçlarla devam ettirmeyin, yeter artık!”
Issızlığımın davetsiz konuğu Antigone “gün ortası alacakaranlık bakışlar”ını üzerime dikiyor, “Ne gelir elimizden insan olmaktan başka?” diyor. Düşünüyoruz birlikte ne gelebilir elimizden diye. “Şair güzel söylemiş, ‘İnsan olmak’ fena fikir değil aslında” diyorum Antigone’ye.
Antigone’nin çıplak ayakları kan ve çamur içinde, saçları kandan ve terden yüzüne yapışmış, sağı solu yırtılmış beyaz giysisinin üstünde de kan lekeleri... Ardında ölüleri, önünde belirsiz bir ufuk... “Belki” diyor, “ama lütfen istisnalar kaideyi bozsun artık!”  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Buzdağının altı 4 Kasım 2024
Toplumsal çürüme 21 Ekim 2024

Günün Köşe Yazıları