Ayşe Emel Mesci

Farklı açılardan doğa-insan ilişkisi

27 Nisan 2020 Pazartesi

Tayfun Atay yaklaşık iki yıl önce, 11 Haziran 2018’de “Cumhuriyet”te çıkan yazısında, Pendik’teki evinin bitişiğindeki doğal alana bırakılan hafriyat atıklarıyla ilgili deneyimini paylaşmıştı. İki yıl boyunca atıkları aldırtmak için belediyeye dil döküp durduğunu anlatan Atay şöyle diyordu: “İki yıl geçti, öbekler yerli yerinde... Fakat şimdi ne mi oldu? ‘Belediye Baba’nın erinip de yapamadığını ‘Doğa Ana’ sabırla ve şefkatle yaptı, o çirkin öbeklerin üzerinde yemyeşil otları, hatta ağaçları bitirdi! Mübarek örtüsünü beşeri çirkinliğimizin üzerine cömertçe, olgunlukla serdi. Şimdi birer yeşil tepeciğe dönüşmüş durumda iki yıldır orada duran inşaat atıkları.”

Yerkabuğunun uğultusu

Doğa-insan ilişkisine çok sıcak bir açıdan bakan bu yazıyı kesip saklamıştım. Aynı ilişkiyi bambaşka bir açıdan gündeme getiren bir haberi okuyunca hatırladım. Sözünü ettiğim haber, 17 Nisan 2020 tarihli “Herkese Bilim Teknoloji” dergisinde çıktı. Brüksel’deki Belçika Kraliyet Gözlemevi’nden bir sismolog, koronavirüs pandemisi nedeniyle insanlar eve kapanıp insan faaliyetleri azalınca, sismik gürültünün, yani gezegen kabuğundaki titreşimlerin uğultusunun azaldığını anlatıyordu. Gözlemevindeki bir sismometreden elde edilen verilere göre, karantina tedbirleri insan kaynaklı sismik gürültünün üçte bir oranında azalmasına neden olmuştu. Bu azalma sayesinde ekipmanların hassasiyetleri artmış, çok küçük depremleri bile algılama kapasiteleri yükselmişti. Haberi okuyunca, özellikle büyük kentlerin gürültü kirliliği aklımdan geçti. Nedense bu kirliliği sadece bizlere, insana yönelik bir tahribat olarak algılamıştım bugüne dek. Oysa gürültü insan-doğa ilişkisinde de rol oynayabiliyormuş. Gezegenin atmosferini sera gazlarıyla kapladığımız yetmemiş, yerkabuğunun üzerini de hareketli araçlarımızdan, iş makinelerimizden, fabrikalarımızdan, yarattığımız yeraltı veya sualtı patlamalarından vb. oluşan devasa bir gürültü örtüsüyle örtmüşüz.

Atay’ın bitişiğindeki boş arazide “beşeri çirkinliğimizin” üzerini doğa örterken, yerkabuğunun üzerini de biz “beşeri çirkinliğimizle” örtmüşüz. Şimdi Covid-19 salgını küresel çapta tüm insani faaliyetlere geri adım attırınca, atmosferdeki sera gazlarının oranı düşüyor, hava kirliliği azalıyor, hatta yerkabuğu bile rahatlıyor, üzerindeki beşeri gürültü yükünden bir nebze olsun kurtuluyor. Buradan çıkarılacak dersler olsa gerek...

Savaş söylemi

Salgın çok trajik bir seyir izliyor, kayıpların vardığı boyutlar ortada; ihmaller, kapitalizmin doğasından kaynaklanan çarpıklığa eklenen neo-liberalizm belası, insanın kendi yarattığı ucube bir sistemin kölesi olması acıları katlayarak çoğaltıyor. Bu kadar acıyla başa çıkabilmek için olsa gerek, neredeyse tüm dünyada bir “savaş söylemi” geliştiriliyor, bir seferberlik havası yaratılıyor. İnsan önce karşıdaki afetin büyüklüğü nedeniyle doğal karşılıyor bunu, ama sonra kendine sormadan edemiyor: Sanki uzaylı istilası altındayız, sanki uzaydan koronavirüs filoları gelip insanlığa savaş açmış, dünya ulusları da dev bütçeli Hollywood filmlerindeki gibi birleşmiş, ortak düşmana karşı kendilerini savunuyorlar.

İnsanlık neden savaş dilinin bu kadar etkisinde? Neo-liberalizmin hâkim olduğu her yerde, sistem çarkları arasında ezilmiş sağlık çalışanlarının salgın günlerindeki sözcüklere sığmayan fedakârlığını ifade etmek için neden başka bir dil kullanamıyoruz? Yoksa doğa ile, dünya ile, evren ile savaşta olduğumuzun farkındalığı mı bizi böyle konuşturuyor?

1969 yılında ABD’nin MIT Üniversitesi’nde bilim insanları ve öğrenciler tarafından kurulan Union of Concerned Scientists’in (herhalde İlgili Bilim İnsanları Birliği diye çevrilebilir) Nobel ödüllü fizikçi başkanı Henry Kendall, 1992’de bir uyarı bildirisi kaleme almış ve bu bildiriyi tüm dünyadan pek çok bilim insanı imzalamıştı. Uyarı şöyle başlıyordu: “İnsanoğlu doğal dünya ile savaşmaktadır.”

Bu uyarı bildirisini ve doğayla savaşımızı tekrar ele alacağım.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Dünya bir sahnedir 1 Nisan 2024
On yıl sonra... 18 Mart 2024

Günün Köşe Yazıları