Ayşe Emel Mesci

Erkeğin kolektif bilinçaltı

23 Mayıs 2022 Pazartesi

Bu topraklarda kadın olmak zor iştir. Hele hakkını arayan, mücadele eden, başarılı bir kadın olmak çok daha zordur. İş hayatında da siyasette de sanatta da kadınların tırmanması erkeklerden çok ama çok daha meşakkatli bir süreçtir. Kendinizi tam olarak kabul ettirmek için arkanızda daha uzun yılların emeğini, yorgunluğunu, üretimini, başarısını sürükleyip taşımanız gerekir. 

Bütün erkekler aynı değildir, diyeceksiniz. Bence söz konusu olan kişiler değil, bir zihniyettir. Ve bu zihniyetin kökleri çok derinlerdedir.

‘MEDUSA’LAŞTIRILMIŞ KADINLAR

Hem tektanrılı hem de çoktanrılı dinlerin mitolojilerine, efsanelerine bakın. Tüm karanlık köşelerinden şeytanlaştırılmış, “Medusa”laştırılmış kadınlar sökün eder. Hepsinin en arkasında aslında sonradan esir edilmiş, toprağa bağlanmış veya yılın sadece belli dönemlerinde yeraltından çıkmasına izin verilen çok kadim çağların ana tanrıça figüründen tınılar vardır. O mitolojiler, o efsaneler genelde insanoğlunun ve insankızının evrene, dünyaya, zamana, hayata ve ölüme dair yüzyıllar boyu biriktirip içselleştirdiği birikimi olduğu kadar, erkeğin kadından duyduğu kuşkuyu ve korkuyu da yansıtırlar. Jung’un mitoloji için yaptığı “insanlığın kolektif bilinçaltı (veya bilinçdışı)” saptamasından hareketle söyleyecek olursak, “erkeğin kolektif bilinçaltı”dır aynı zamanda o mitolojilere sızan ve günümüze dek farklı kanallardan akarak gelen...

CANAN KAFTANCIOĞLU

CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu hakkında verilen mahkûmiyet kararının Yargıtay tarafından onaylandığını ve Kaftancıoğlu’na bir de siyaset yasağı getirildiğini duyduğumda akmaya başladı zihnimden bu düşünceler. 

Evet, siyasallaşmış yargının verdiği bir karar bu; evet, arkasında Canan Kaftancıoğlu’nun 2019 İstanbul yerel seçimlerinde sergilediği olağanüstü mücadeleci, örgütçü, stratejik duruşun getirdiği başarının öcünü alma ve bundan da önemlisi yaklaşan seçimlerin güvenliğinde kritik bir rol oynamasını engelleme isteği var; evet, arkasında bu memleketin makûs talihi haline gelmiş sağcıların solcuları cezalandırma isteği de var. Bunların hepsine katılıyorum. Ama derinlerde yatan bir neden daha olduğuna eminim: Hakkını arayan, mücadele eden, başarılı olan kadına tahammülleri yok. Bu kadın tipinden çok korkuyorlar. Bu kadınlar çoğaldıkça artık köhnemiş, çürümüş, sadece Türkiye’yi değil bütün dünyayı batırmış, insanı “1 numaralı doğa düşmanı” haline getirmiş erkek zihniyetinin temellerinden çatırdamaya başlayacağını iliklerine kadar hissediyorlar. Bu bir iktidar kavgasıdır. Ülkeyi görülmemiş bir krizin içine sürükleyen iktidarı demokratik yollardan değiştirmek için verilen mücadele ne kadar meşruysa, özgür kadınların kendilerini var etmek için hem siyasal iktidara hem de erkek zihniyetine karşı verdikleri mücadele en az o kadar, hatta çok daha meşrudur. Dikkat ediyorum, bu memlekette korkmadan sözünü söyleyen, güneşin altındaki yerini isteyen, bunun için savaşan bütün kadınların başına bir şey geliyor. Çünkü onlar çok rahatsız ediyorlar. Müesses nizamı temellerinden sarsıyorlar. Hele bu kadınlar içinde bulunduğumuz ikon çağında birer simge haline gelirlerse içeriden dışarıdan “Zeus’ların yıldırımları” üzerlerine yağmaya başlıyor.

Bugün Canan Kaftancıoğlu’na sahip çıkmak CHP’den de önce, biz kadınların meselesi olmalıdır. Çünkü Canan Kaftancıoğlu’nu savunmak hak, hukuk ve adaletin yanı sıra, İstanbul Sözleşmesi’ni de savunmaktır.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Buzdağının altı 4 Kasım 2024
Toplumsal çürüme 21 Ekim 2024

Günün Köşe Yazıları