Ayşe Emel Mesci

Bir duruştu Üstün Akmen

09 Kasım 2015 Pazartesi

Üstün Akmen de gitti. İnanılır gibi değil. Bu son dönem hep gidenlerin ardından yazıyorum. Gidenlerin her biri ayrı bir değer. Her biri büyük boşluklar bırakarak gidiyor. Yolun sonuna yaklaştıkça böyle mi oluyor acaba, diye düşünmeden edemiyorum. Her gün gazeteyi elime aldığımda, içimde bir endişe, bugün kim acaba diye...

Siyaset eziyor
Bir süredir hep şu izlenimle yaşıyorum Türkiye’de: Siyaset her şeyi o kadar ezdi, diğer tüm alanların ifade kanallarını, soluk borularını o kadar tıkadı ki, nefes alamaz hale geldik. Siyasi iktidarla sınırlı bir konu değil bu; bu ülkenin siyaset yapma biçiminin toplamını kapsıyor. Hani sıkça dile getiriliyor ya: Tüm renkler, tüm farklılıklar bir arada olsun... Bu siyaset yapma biçimiyle geride hiçbir renk kalmıyor; sabahtan akşama üç beş konuyla sınırlanmış, kısır, çorak bir tartışma sürüp gidiyor. Siyasetin gri, boz bulanık ufkuna başka hiçbir renk hakkıyla yansıyamıyor.
Tartışma ufkundaki bu kısırlık sorunların çözümünü zorlaştırdığı gibi, kendi güncel çekişmesi dışında hiçbir şeyle ilgilenmeyen, zaten o geniş alanda yeterli bilgisi de olmayan, sığ ve dar görüşlü kimlikleri öne çıkarıyor.

Antigone’nin ruhu
Benim tanıdığım Üstün Akmen bu tipolojinin tamamen dışında kalan aydınlık bir insandı. Onunla oturup konuştuğunuzda tiyatrodan siyasete, müzikten resme, hayatın gündelik hâllerine kadar her konuda sohbet edebilir, zenginleşebilirdiniz. Hem temsil ettiği kurumlar hem de aydın olma sorumluluğuyla, siyasetle, toplumsal sorunlarla, siyasi iktidarın sanata yönelik politikalarıyla sonuna kadar ilgili bir muhalifti, hem de çetin ceviz bir muhalif... Ama dünyası hiç gri değildi, yaşamı asla bu tartışmalardan ibaret değildi, bunu hemen hissederdiniz. Daha çok oyun galalarında veya ödül törenlerinde karşılaşırdık. Sahneye koyduğum oyunların hemen hepsinin ilk gece konuğu, ne düşündüğünü heyecanla merak ettiğim ilk isimlerden biriydi. Çünkü “lobi” onun yakınından uzağından geçemezdi; değerlendirmelerini kişisel yakınlıklarına göre değil, nesnel ölçütlere göre yapardı. Bir sanatçının yaptığı her işi düzenli biçimde izleyen ve yazan eleştirmenlerin varlığı önemli, çünkü onların yaptığınız her yeni oyunu gelip izleyeceklerini bilmek kendinizi aşmanızı, en azından tekrar etmemenizi zorlayan bir etken oluyor.
Bir duruştu Üstün Akmen. Beyefendiliğiyle, gönül zenginliğiyle, Şaylan Hanım’la birlikte oluşturdukları sevgi resmiyle çok renkli bir duruş...
Evrensel Kültür’de çıkan yazıları e-posta adresime otomatik düşerdi, merakla okurdum onları. Ölümünden önce geldi son yazısı. Katliamları, çözümsüzlüğü, toplumda yaratılan umutsuzluğu yazmış ve Antigone üzerinden vermiş mesajını. Bu konuda da ortak duyarlılık tellerinde gezinmişiz yine. Ama her zamanki gibi benden daha iyimser, daha umutlu bir yazı: “Antigone’nin ruhu sadece kadınlarda değil erkeklerde, gençlerde, yaşlılarda, bu hırstan ve hoyratlıktan bunalmış herkeste vücut bulacak. Halklar artık masmavi gökyüzüyle uyutulamayacak. Mavilikler barışın simgesi olacak.”
Böyleydi işte Üstün Akmen, enseyi asla karartmayan bir aydın, tiyatromuza renk ve duyarlılık katan bir şahsiyet, değerli bir eleştirmen, mücadelesini renklerini soldurmadan, kendi kimliğini siyasete ezdirmeden vermeyi bilen bir muhalif...
Çok erken gittin, çok arayacağız seni Üstün Akmen, çok...  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Buzdağının altı 4 Kasım 2024
Toplumsal çürüme 21 Ekim 2024

Günün Köşe Yazıları