Ayşe Emel Mesci

Belleksizleşmeye direnmek

04 Eylül 2023 Pazartesi

100. yılını kutlamaya hazırlandığımız Cumhuriyetin kuruluşuna giden yoldaki en önemli kilometre taşlarından biri, belki de birincisi Büyük Taarruz’la gelen 30 Ağustos zaferidir. Bu zafer, on yıl sürmüş savaşların ardından bitap düşmüş bir halkın, inancını herkese aşılamayı bilmiş siyasi ve askeri bir dehanın, Mustafa Kemal’in önderliğinde silkinip ayağa kalkmasının resmidir. Yıkılmış bir imparatorluğun küllerinden Anadolu’da yeni bir devlet ve bir ulus doğduğunun habercisidir.

ANADOLU’NUN ÖNEMİ

Aslında 100. yıl pek çok alanda değerlendirme yapmak için kullanılabilecek bir dönüm noktası oluşturuyor. Öyle ya, yüz yıl önce neredeydik, şimdi neredeyiz ve arada neler oldu sorusunun her alanda sorulabileceği, tartışılabileceği anlamlı bir nokta bu. Aşırı kutuplaşmanın tartışmaları soldurduğu, sürekli aynı fay hatları üzerinde çekişmenin yaratıcı düşünmeyi körelttiği günlerden geçiyoruz. Tabii ki bu durumun çok nesnel sebepleri de var. Ama her şeye karşın pes etmemek, siyasetin ezici baskısına rağmen çalıştığımız alanlarda fikir üretmekten, düşünmekten vazgeçmemek, fay hatlarına hapsolmayı reddetmek gerektiğini düşünüyorum.

Tiyatro tarihinin sessiz ama görkemli tanıklarının, antik tiyatroların her yerde karşımıza çıktığı toprakların üzerinde yaşıyoruz. Antik tiyatronun mitoslarla ritüellerin kaynaşmasından doğduğu kabul edilir. Anadolu ise deyim yerindeyse bir mitos ve ritüel cennetidir. Bu zenginlik hem yarımadanın en eski çağlardan bu yana (Göbeklitepe tarihi iyice gerilere, 10 bin yıl önceye götürüyor) çeşitli uygarlıkların beşiği olmasından hem de uygarlıklar arasında etkileşimlerin, alışverişlerin yaşandığı bir kavşak noktası olmasından kaynaklanır. Arkeolojik kazılarda Sümer esinli Babil destanı “Gılgamış”ın Hititçe çevirilerinin bulunması bugünün iletişim olanaklarıyla kıyaslanamayacak bir çağda Anadolu’daki mitos alışverişinin önemi konusunda bir fikir verebilir.

KOLEKTİF BİLİNÇALTI

Analitik psikolojinin kurucusu olan Carl Gustav Jung, mitolojiyi insanlığın kolektif bilinçaltının (veya bilinçdışının) ifadesi diye nitelemişti. Ortak çağrışım zeminlerine dayanmak zorunda olan tiyatro gibi sanat dalları açısından, bulundukları coğrafyaların “kolektif bilinçaltı”nı oluşturan mitosların ve onların gerisindeki ritüellerin, kültürel köklerin ve birikimin önemi buradan kaynaklanır.

Yeri asla doldurulamayan Prof. Dr. Metin And gibi hocalarımız yıllar yılı iğneyle kuyu kazar gibi yaptıkları araştırmalarla bu birikimin kayda geçirilmesine uğraştılar, önemine dikkat çektiler. Ama bu araştırmalar tiyatro sahnelerinde yeterli karşılığı bulamadı. Yıllar önce, 1990’lı yıllarda kaleme aldığım bir yazıda şöyle demiştim: “Yaklaşık 150 yıldır kendimize model olarak seçtiğimiz, 70 yıldır da kurumlaştırdığımız Batı tiyatrosunun hatırı sayılır isimleri en az yarım yüzyıldır Doğu ve Uzakdoğu’da yeni bir kaynak arıyor.” Söz konusu isimlerden Peter Brook, bunu Uluslararası Tiyatro Festivali nedeniyle geldiği İstanbul’da kendisi de ifade etmişti.

KÜLTÜR BİRİKİMİNE SAHİP ÇIKMAK

Fakat böyle bir yola çıkılabilmesi, böyle deneylerin soluk alabilmesi için tiyatronun öncelikle içine sürüklendiği “yozlaşma”dan sıyrılması gerekiyor. Eric Hobsbawm, “20. yüzyılın sonunda çoğu genç erkek ve kadın, içinde yaşadıkları zamanın geçmişiyle her türlü organik ilişkiden yoksun, bir tür sürekli şimdiki zaman içinde yetişti” demiş ve tarih biliminin 2000’li yıllarda daha da önem kazanacağını eklemişti. Cumhuriyetin yüzüncü yılının sonunda geldiğimiz noktadan baktığımızda, bu saptamanın bizim için de son derece geçerli olduğunu, hatta daha da ileri giderek bilinçli bir “belleksizleştirme” çabasının olduğunu söylemek mümkün. Böyle bir ortamda sadece tarihe değil, sanata ve tiyatroya da çok iş düşüyor. Yakın tarihimize, Cumhuriyetin kazanımlarına olduğu kadar, bu coğrafyanın, Anadolu’nun kat kat yığılmış kültür birikimine de sahip çıkmak, unutturmamak, bugüne taşımayı bilmek gerekiyor. Bu da ancak piyasa kurallarına, yani sadece hemen ve şimdi tüketilmeye, metalaştırılmaya, yozlaşmaya direnebilen bir sanat anlayışıyla yapılabilir.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Buzdağının altı 4 Kasım 2024
Toplumsal çürüme 21 Ekim 2024

Günün Köşe Yazıları