Ayşe Emel Mesci

Aziz Nesin Kabare

13 Nisan 2020 Pazartesi

“Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.” Bütün dünyada, siyasetçilerin, gazetecilerin, yorumcuların dilinden düşmeyen ortak cümle bu herhalde. Ama buna sevinmek mi gerekecek, yoksa üzülmek mi, doğrusu buna karar vermek için biraz erken diye düşünüyorum. Salgından sonra karşımıza nasıl bir dünya çıkacak, bekleyip göreceğiz. Fakat “hiçbir şey eskisi gibi olmayacak” değerlendirmesini doğru kabul edersek, öyle ya da böyle, iyi ya da kötü, salgından sonraki dünyayı “yeni dünya” diye adlandırabiliriz şimdiden. Dolayısıyla salgın başlamadan önceki dünya “eski dünya”, şu an içinde yaşadığımız zaman dilimi de “araf” oluyor. Tabii salgın, adı üstünde, yayılarak ilerlediği ve insanlar ancak kendi başlarına geldiğinde boyut değiştirdikleri için, dünyanın çeşitli noktalarının “eski dünya” sınırları değişiyor.

‘Eski dünya’da son oyun

Bu yazıda, bizim “eski dünya”mızın son günlerinde, 16 Şubat’ta seyrettiğim bir oyundan, daha doğru bir ifadeyle “eski dünya”da seyrettiğim son oyundan söz etmek istiyorum: “Aziz Nesin Kabare.” Aziz Nesin’in öykülerinden, yazılarından, şiirlerinden Cengiz Toraman tarafından uyarlanmış ve sahneye konmuş “Kabare”de, Levent Üzümcü, Cengiz Toraman, Ali Hakan Beşen ve Mehmet Küçükgünaydın oynuyorlar. Şarkı sözleri de Cengiz Toraman’a ait. Müzikler ise Sedat Utku Güçoğlu’nun.

Tam Aziz Nesin’e yakışır tarzda zekice uyarlanmış oyun, büyük bir enerji ve keyifle oynanıyor, sözünü seyirciyle içtenlikle paylaşıyor. Levent Üzümcü Tiyatrosu ile İzmir Halk Tiyatrosu’nun ortak prodüksiyonu olan “Aziz Nesin Kabare”de kadro o kadar iyi seçilmiş ki, oyunculuk kalitelerinin yanı sıra, iki uzun (ama epey uzun) ve iki kısa oyuncu yan yana durdukları anda sanki oyunun bütün “çevre düzeni”ni de kurmuş oluyorlar. Ondan sonrası yaklaşık iki saat süren şarkılı, müzikli, danslı, zaman zaman hüzünlü, ama çok bol kahkahalı tam bir “kabare”… Bol kahkaha derken biraz daha açıklayıcı olmalıyım: Oyunun başlarında bir ara o kadar çok güldüm ki herhalde fazla hava yuttum, göğsüme sancılar girdi.

Oyuncular rollerin bir içinde, bir dışında; hem kendi aralarında çok keyifli ve tuluata da açık bir ilişki kuruyorlar, hem de seyirciyle doğrudan temas halindeler. Sahne-salon ayrımını istedikleri zaman kurup istedikleri zaman kaldırıyorlar. Büyük başarı bu. 4 iskemle, 4 baston, 1 portmanto ile Aziz Nesin’in ve tabii ki günümüzün Türkiyesi’ni gözlerimizin önünde kuruyorlar. Gülmek düşünceyi de tetikliyor, şarkılar ve danslar epizodları birbirine bağlarken biz de Aziz Nesin’den bu yana katettiğimiz ve yönünü kestiremediğimiz “arpa boyu yollar” üzerinde derin derin düşünmeye başlıyoruz.

Salgın belası bitince, “Aziz Nesin Kabare”ye bir yerde denk gelirseniz kaçırmayın derim.

Erhan Gökgücü ve Nurtekin Odabaşı

Tiyatro dünyası peşpeşe iki değerini daha yitirdi. Devlet Tiyatroları eski başrejisörü, yazar, yönetmen, oyuncu, eğitmen Erhan Gökgücü’nü 14 Şubat’ta, yine Devlet Tiyatroları’ndan oyuncu, yönetmen, oyun yazarı, senarist Nurtekin Odabaşı’nı ise 29 Mart’ta kaybettik.

Erhan Gökgücü iyi bir oyun yazarı, iyi bir yönetmen olmanın yanı sıra kültür-sanat alanında bilgisi geniş bir sahaya yayılan, çok okuyan, artık nesilleri yavaş yavaş tükenen çok yönlü tiyatro insanlarındandı.

Nurtekin Odabaşı ile iki oyunda çalışma olanağı bulmuştum. Sevgili Tuncer Cücenoğlu’nun “Çığ” adlı oyununda dedeyi büyük bir başarıyla oynamış, sonra da altı sezon boyunca “Kerbela”nın Fuzuli’si olmuştu. Çok yönlü bir tiyatrocuydu o da.

Belki de en önemlisi hem Gökgücü, hem de Odabaşı tiyatro ile yaşayan, hayatları hep tiyatroyla dolu insanlardı. Onlar gidiyor, hep birlikte eksiliyoruz.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Buzdağının altı 4 Kasım 2024
Toplumsal çürüme 21 Ekim 2024

Günün Köşe Yazıları