Aydın Engin

Devletin kahramanları

14 Mayıs 2018 Pazartesi

Başlığı nasıl okudunuz? Devlet Bahçeli’nin kahramanları olarak mı, yoksa bildiğimiz “devlet”in kahramanları olarak mı?
Ben her ikisini birden kastettim.
Bilenler bilir, 70’li yılların başından sonuna kadar epey hapse girip çıkmışlığım var. O yılların âdetiydi, tutukluluğun ilk haftasını “tecrit” denen tek ya da iki kişilik hücrelerde geçirir, sonra koğuşlara yollanırdınız.
Benim payıma hep iki kişilik “tecrit” hücreleri düştü. İki kişilik hücrelere de kural olarak bir soldan bir sağdan tutuklu konuyordu. Sıkıyönetim komutanları buna “karıştır - barıştır” diye firaklı bir de ad takmışlardı. Biz de kendi aramızda bu palavrayı “Karıştır - kapıştır”a çevirmiştik.
Birkaç kez ülkücüdenen ırkçı-milliyetçi kesimin tutuklanmışlarından biri ile hücre paylaşmışlığım oldu.
Ürkektiler. Ama daha da belirgin özellikleri: Şaşkındılar.
İlk gün geçince zorunlu ilişki (ekmek, karavana bölüşme, sayımda yan yana dikilme vb.) başlar, ardından da kırık dökük sohbet.
Sözünü ettiğim şaşkınlığı hemen hepsinden dinledim. Hepsi hemen aynı sözcüklerle şaşkınlıklarını dillendirirlerdi:
-Biz sizin gibi komünistlere karşı devleti koruyoruz, devlet bizi tutuklayıp hapse atıyor...
Devleti koruduklarına içtenlikle inanıyorlardı. Tartışmak mümkün değildi. Zaten bir haftalık tecrit de bitiverirdi. Sonra herkes kendi takımının koğuşuna...

***

Devleti koruduklarına ve kendilerinin de devletlerini koruyan birer kahraman olduklarına içtenlikle inanıyorlardı...
Sonra 12 Eylül darbesi geldi. Darbeci generaller Ülkücülerin Başbuğu Alparslan Türkeş’i bile hapse tıktılar. O da şaşırdı, “Fikirlerimiz iktidarda biz hapiste” diye şaşkınlığını dile getirdi.
Darbeciler 1980 - 1984 arasında 50 genci idam ettiler. Çoğunluğu elbette sol kesimden gençlerdi. Ancak aralarına birkaç da ülkücü sokuşturdular.
Ülkücüler arasında bu durum “Devlet bizi kullandı, sonra da çöpe attı” olarak algılandı. Belirgin bir düş kırıklığı yaşandı.
Düş kırıklığı uzun sürmedi. Mafya dünyası geleneksel babalardan ağır ağır arındırıldı ve yerleri ülkücü kahramanlarca dolduruldu.
Sedat Peker, Alaattin Çakıcı, Hadi Özcan, Kürşat Yılmaz bunların, adı medyaya sık yansıyanları, ünlüleri.
Devlet Bahçeli bunlardan Çakıcı ve Yılmaz’ı kendilerinin kahramanı olarak ilan etti. Vardır herhalde bir bildiği. Bu arada Sedat Peker, Hadi Özcan gözden mi düştüler, adlarının anılması mı unutuldu bilemiyorum.
Ancak ülkücü kökenli yiğitler arasında salt mafya faaliyetleri ile yetinmeyen, aynı zamanda devlet hizmetinde görev alanlar da var. Abdullah Çatlı ve Haluk Kırcı ilk akla gelenler.
Yunanistan’da ormanları kundaklamak, Paris’te Ermeni anıtını dinamitlemek, Mehmet Ağar’ın övündüğü “bin operasyonun” çoğunda görev üstlenmek, onları salt Devlet Bahçeli’nin katında değil, devlet katında da kahraman kılıyor...

***

Buraya kadar geçmiş yılların anılarından da destek alarak bir tablo sunmaya çabaladım.
Bundan sonra “devlet - mafya babası” ilişkileri ya da “devlet - ırkçı faşişt” bağlantıları üstüne birkaç paragraf yazmak gerek.
Yazmayacağım.
“Barış bildirisi yayımlayan akademisyenlerin kanıyla duş yapacağını” ilan eden mafya babalarının özgürce aramızda dolandığı ve kıllarına dokunulmadığı bir siyasal iktidar var. Bu iktidar yargı aygıtını tümüyle teslim almış, tutsak etmiş durumda. Bu koşullarda ya içimden gelenleri yazıya dökeceğim ve savcı tarafından kesinlikle suçlu bulunacağım ya da kendimi kollayıp lafı dolandıracağım...
Lafı dolandırmaktansa yazıyı noktalamayı yeğliyorum.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

25 ay 13 gün sonra 16 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları