Aydın Engin

‘Denizler durulmaz dalgalanmadan’

04 Temmuz 2018 Çarşamba

Başlık Orhon Seyfi Orhon’un hece vezniyle yazılmış bir şiirinden. Sanırım bestelenmiş, şarkı bile olmuş.
Galiba bugünlerde CHP üstüne uzun uzun konuşmaktan, ince ağır ahkâm kesmektense bu dizeyi söylemek yeterli.
Son CHP Kurultayında Muharrem İnce’nin genel başkanlığa aday olmasıyla başlayan parti içi iktidar yarışı (dileyen “yarış” yerine “çekişme” de diyebilir) daha da tırmandı. Seçim sırasında İnce’nin miting meydanlarında estirdiği rüzgâr, seçim sonrası parti içi bir fırtınaya dönüştü ya da dönüşmek üzere.
Seçim kampanyası sırasında topladığı alkış ve dağıttığı umut, İnce’ye “Cumhurbaşkanlığı olmadı bari parti başkanlığı” dedirtmiş gibi. Kılıçdaroğlu ile yedikleri özel yemekten sonra söylediklerini başka türlü değerlendirmek mümkün değil.
Hatırlayın, yemekten sonra konuşan İnce, Kılıçdaroğlu’nun olağanüstü kurultayı toplamasını, kurultayda kendisinin genel başkan olmasını, Kılıçdaroğlu’na da onursal genel başkanlık önerdiğini söyledi.
Siyasal dilde onursal başkanlık “Sen dönemini tamamladın, artık kızağa çekil”in kibarca söylenişidir.
Bu kadarla kalmadı. İnce’ye “Kılıçdaroğlu olağanüstü kurultayı çağırmazsa ne olacağı” soruldu. İnce açık açık cevap verdi:
-Bilemiyorum kendi takdiridir. Kendisi hayır derse imza toplamayacağım. Örgüt kendisi çözecektir.
Cevabın son cümlesinin anlamı da çok açık:
CHP’de parti içi iktidar mücadelesi için kılıçlar çekilmiş…
Bunun böyle olduğu besbelli. Çünkü İnce’nin çıkışı cevapsız kalmadı. İnce’nin yemek sonrası sözleri kendisine sorulan Kılıçdaroğlu, “Özel yemeğin bağlamından koparılması siyasi nezaketsizlik” diye nazik görünen sert bir yanıt verdi.

***

Bu dalgalanma CHP için iyi mi?
Bu Türkiye’de demokrasi için iyi mi?
Cevap için henüz erken. Ancak bu yazının başlığındaki vurgu CHP’nin bugününe cuk oturuyor: Denizler durulmaz dalgalanmadan!..
1967’den bu yana CHP’li olmadan CHP’yi epey yakından izlediğimi söyleyebilirim. İsmet İnönü ve onun çevresinde halkalanan ve devlet kapitalizmini solculuk olarak yutturmaya çalışan ve parti yönetimini sımsıkı elinde tutan ekibe karşı Kamil Kırıkoğlu, Selahattin Hakkı Esatoğlu, Bülent Ecevit gibi CHP’de yeni bir arayış başlatmak isteyen, Batı Avrupa sosyal demokrasisine yakın duran dinamik bir ekip parti içinde başkaldırdı. Estirdikleri rüzgâr ölü toprağı serpilmişe benzeyen CHP’nin yelkenlerini şişirdi ve parti içi iktidar mücadelesini kazanan bu ekip 1973 seçimlerinden partiyi birinci parti olarak çıkardı.
O günlerde de CHP dalgalanmıştı. Hem de sert dalgalanmıştı.
Ancak o fırtına benzeri dalgalanmanın sonunda sadece “İnönü gitti, Ecevit geldi” gibi bir değişiklik değil, “Toprak işleyenin su kullananın” gibi, “İnsanca hakça bir düzen” gibi, “Tekelleri kuşatmak” gibi sosyal demokrasinin, hatta onun da solunun sloganlarıyla iktidara yürüyen bir parti çıkmıştı.

***

Peki, CHP bugün benzer bir dalgalanmanın içinde mi?
Hayır, hayır…
Şimdilik “Kemal Kılıçdaroğlu gitsin Muharrem İnce gelsin… Yok yok Kılıçdaroğlu kalsın, İnce’ye de bir yer bulunsun” gibi sadece kişilerin tartışıldığı, safların bu kişilere göre belirlendiği bir süreç yaşanıyor.
Eğer bu çekişme ilkeler üstüne bereketli bir tartışmaya ebelik edebilirse CHP’nin tastamam 50 yıldır sosyal demokrat bir partiye dönüşmek istediği ve programına böyle yazmaktan öte sosyal demokrasi yolunda adım atamadığı gerçeği belki aşılabilir.
Şimdilik yoğurdu üfleyip CHP’deki dalgalanmayı izlemekle yetinelim…



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

25 ay 13 gün sonra 16 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları